© Davam Haber 2020

Parasızlıktan küçük harflerle gazete çıkardık

Necmettin Erbakan’ın görevlendirmesiyle 1973 yılında Milli Gazete’yi kuran duayen siyasetçilerden gazeteci yazar Hasan Aksay, matbaalarında büyük harf olmadığı için imkansızlık yüzünden küçük harflerle tüm gazete sayfalarını basmak zorunda kaldıklarını anlattı. Milli Gazete’yi ardından da Yeni Devir gazetesini çıkardıklarını söyleyen Aksay “ Gazete ilk başlarda az satıyordu. Ben de gençlere yönelik bir gazete çıkaralım dedim Necmettin Erbakan’a. Erbakan ikna olunca Yeni Devir adlı gazeteyi kurduk. Yeni Devir kurulunca o zamana kadar 20 bin bile satılmayan bizim gazetenin satışı 40 bin oldu. Yeni Devir de 18 bin civarında satıyordu. İki gazete birbirinin reklamını yaptıkça okurumuz arttı” diyor.

Hasan Aksay gazeteci yazar ve siyasetçi. Genç yaşta çeşitli gazete ve dergilerde yazmaya başlamış. Yazdığı yazılar ona siyasetin kapısını açmış. Dergi çıkarmak için yaşını mahkeme kararıyla büyüten Aksay bu sayede daha sonraki yıllarda meclise giren en genç milletvekili olmuş. Bakanlık görevinde de bulunan Aksay, Necmettin Erbakan’ın yönlendirmesiyle Milli Gazeteyi kuran bir isim. Aksay ile siyasetten yola çıkarak Milli Gazete'yi kurma hikayesini konuştuk. Buyrun.

 

Nasıl bir ortamda çocukluğunuz geçti?

Abinizin vefatı, babanızın hapse atılması aynı zamanda o yılların siyasi ortamına da sizi tanık etmiş diyebilir miyiz? Siyaset ortamıyla tanışmanız nasıl oldu?

Diğer abim de askere alınınca, bu sefer babam da hasta olduğundan, işlere yardım için İstanbul’da lisede okuyan küçük abim son sınıfta okulu bırakıp yanımıza geldi. Ama tam o dönemde Demokrat Parti kuruluyor. Babamın yanına gelip, abimin Demokratik Parti’den o bölgenin parti başkanı olmasını istediler. Babam tarladaki abimi bir atlı gönderip çağırttı. Abim teklifi duyunca ailesini bırakıp siyasete girmek istemedi. Bunun üzerine babam dedi ki: “ Oğlum okulu bırakıp hasta babana bakıyorsun. Bu büyük bir sevaptır. Ama asıl sevap bu mazlum millete, bu halka hizmet etmektir.” Böylece biz Demokratik Parti ile birlikte ailece siyasete girmiş olduk. DP’nin irtibat bürosu da bizim ev oldu, evde toplantılar yapılıyordu.

 

CUMA NAMAZI TARTIŞMASI

Abinizin siyasete girdiği o yıllardan başka neler hatırlıyorsunuz?

Yazı hayatıyla ne zaman tanıştınız?

Maraş’ta ortaokulda okurken Demokrat Partili Said Emirmahmudoğlu’nun çıkardığı bir gazete vardı. Orada ara ara yazılar yazıyordum. Bir seferinde Maraş’ta bir film izledim ve bu film üzerine ağır bir eleştiri yazısı yazdım. Filmin adı “Nana” idi. Genel olarak ahlaksızlık üzerinden bir eleştiri yapmıştım. Bunun üzerine valilik sinema salonundan filmin ruhsatını istiyor, meğer o filmin ruhsatı yokmuş. Bunun üzerine 15 gün sinema salonu kapatılıyor. Bu olayla ilgili, Maraş’ta bu yazım epey konuşuldu, “sinema salonunu kapattırmış” diye benden bahsetmeye başladılar. 15 gün sonra ruhsatı alan sinema salonunun sahibi tarafından hocalarımla birlikte, aynı filmin galasına davet edildik. Locada ağırlandık. Ben de o gün yazmanın gücünü keşfetmiş oldum. Yazma konusunda bu durum beni daha da iştahlandırdı.

MÜDÜRKEN DERGİ ÇIKARDIM

Üniversite yıllarınız nasıldı?

Siyasete ailenizden dolayı mı yöneldiniz?

Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nden Hamdi Ragıp Atademir diye bir hoca vardı, derslerimize girerdi. Hocayı çok seviyoruz zihnimizi açıyor. Hoca hayatında öğrencilerine 10 vermemiş. Çünkü ona göre 10 mükemmeli temsil ediyor. İlk kez bu hocadan on aldım ve hoca imtihandan sonra beni odasına çağırdı ve asistan almak istediğini söyledi. Üç yıl hocayla birlikteydik. Bana bir de Akılla Neyi Bilebiliriz, Sezgiyle Neyi Bilebiliriz diye lisans tezi hazırlattı. Tezimi okuduktan sonra akşam yemeğine çağırdı ve “Seni asistan aldım” dedi ve o yaz okumam için 35 klasik batı felsefe kitabı verdi.

BU KİTAPLAR İÇİN FENERİN PİLİNE YAZIK

Okudunuz mu kitapları?

HOCAM YURT DIŞINA GÖNDERMEK İSTEDİ

Üniversitede niçin kalmadınız?

Üniversiteden sonra öğretmen olarak Kayseri’ye atandım. Sekiz ay sonra da askere gittik. İki buçuk yıl askerlik, altı ay yedek subaylık okulu toplam üç yıl askerlik yaptım. O zaman yurt dışına gitmeyi istiyordum. Yine derslerimize gelen dönemin önemli hocalarından Rıfkı Melül Meriç var. Beni çok seviyor ve her seferinde “Yurt dışı imtihanlarına gireceksin. İspanya’ya gideceksin. Benim için de bir gün Fransa’ya gezmeye gideceksin. İspanya’dan Fransa’ya doğru giderken otobüs Pireneler’de mola verir. O mola verilen yerde bir yokuş vardır. Endülüs Valisi Abdurrahim Gafiki’nin orduları orada konaklamıştır. Sen orada bir ezan okuyacaksın ve bana da orada bir dua edeceksin” diyordu. Ben yurtdışı sınavlarını kazandım hocam da benim için bakanlığa gitti, “Hasan Aksay’ı İspanya’ya vereceksiniz” diye oradakilerle görüştü. Ancak sınavı kazandığım halde bana bakanlıktan “Şu belgeleri hazırlayıp Eylül’de gel” dediler. Eylül’de gittim bu sefer de “Bizim ilahiyatçıya ihtiyacımız yok” deyip beni diskalifiye ettiler ve yerime başkasını gönderdiler.

YAZDIĞIM BİR YAZI YÜZÜNDEN EVLİLİKTEN VAZGEÇTİ

Siz ne yaptınız?

İHTİLAL DÖNEMİ LİSEDE MÜDÜRDÜM

1960 İhtilali de sizin öğretmenlik yaptığınız yıllara rastlıyor değil mi?

Osmaniye’deydim. İhtilalin ertesi günü kimse yoktu sokaklarda. Ben de öğrencilerimi aldım ilçede herkesin buluşma alanı olan parka doğru yürüdük. Bizi jandarma gördü. Öğrencileri pikniğe götürüyorum dedim, hakkımızda işlem yapılmadı. İhtilal olunca, her kazada kaymakamın başkanlığında, varsa lise müdürü, ortaokul müdürü, maarif memuru, tahrirat katibi gibi kimseler İhtilali Yayma Komitesi oluyor. Komitenin görevi, Anadolu’yu köy köy gezip, Demokrat Parti aleyhine, ihtilalin lehine konuşmalar yapmaktı. “Demokrat Parti kötüydü ihtilal iyi oldu” denilecek.

Gittiniz mi siz de?

YAZI HAYATIM SİYASETİN KAPISINI AÇTI

Yazılarınıza dönersek? Sizi siyasete bu yazılar mı hazırladı?

Adalet Partisi kurulduğu zaman, Adana’da partinin kurucularından bir doktor vardı. Kardeşi senatör seçildi. Bunlar Adana’da Adalet diye bir dergi çıkarıyor. Burada başyazar ol diye teklifte bulundular. Ben bu haftalık dergide başmakale yazmaya başladım. Adalet Partisi ile tanışmam böyle oldu. Meğer Adalet Partisi’nden milletvekili olacakmışım.

İlk adresimiz Üretmen Han’dı

Gazetenin ilk adresi neresiydi?

Üretmen Han vardır Çatalçeşme Sokak’ta. Oranın bir katını tuttuk. Bir katta 19 oda vardı. NİDAŞ’ın deposu da bizim yine Cağaloğlu’ndaki Milli Türk Talebe Birliği’nin hemen arkasında. Muzaffer Deligöz’ü hemen deponun başına getirdik. Ondan sonra da kendisini gazetenin yazı işleri müdürü yaptık. Gazete Üretmen Han’ın birinci katında. Bu han rahmetli Nevzat Yalçıntaş’ın kayınpederine aitti.

YENİ DEVİR GAZETE SATIŞLARINI PATLATTI

Gazete ilgi gördü mü?

Yeni Devir gazetesinin kuruluşu nasıl oldu?

O zaman bir Ermeni gazetesi vardı. Bu gazeteyi satıyorlardı, onu aldık ve Yeni Devir gazetesi olarak çıkarmaya başladık. Yeni Devir bize hiç yük olmadı. Çünkü ilanları vardı, yük olmadığı gibi fayda da sağladı. Onun ilanlarıyla çıkardık. Zaten okurda sahip çıkınca kendini kurtardı. Milil gazete yazarları aynı zamanda Yeni Devir’de de yazmaya başladı.

Gazetenin ortamı nasıldı?

Söylemediğimiz sözleri bahane ederek partiyi kapattılar

Adalet Partisi’nden meclise girip daha sonra Milli Nizam Partisi’nin kurucuları arasındasınız. O dönemi de konuşalım mı?

Milli Nizam Partisi’ni gazetelerde çıkan ama bizim hiç söylemediğimiz sözleri mahkeme delil sayıp partiyi kapattı. Bunun üzerine Necmettin Erbakan dedi ki “ Kendi gazetemizi çıkarıp doğruları biz yazalım”

Hikayesi nasıl oldu?

Peki ne yaptınız?

Bir kere gazeteyi kuracak paramız yok zaten. Milli Nizam Partisi kapatılınca parti adına kayıtlı hiçbir şeyi kullanamıyoruz, hepsine devlet tarafından el konuluyor. Necmettin beyle birlikte tanıdık iş adamlarını dolaştık ve beş bin lira topladık. Hoca parayı bana verdi “Hadi sen gerisini halledersin, gazeteyi kurarsın artık” deyip gitti. Ortada ne doğru düzgün para var ne de başka bir şey. Ama “hoca sen yaparsın” diyor.

Diğer yandan da parti için mi çalışıyorsunuz?

Gazete nasıl kuruldu?

NİDAŞ diye bir şirketimiz vardı. Milli Nizam Partisi döneminde kurulmuştu. Bu şirketi sen kuracaksın demişti hoca ama propagandasını kendi yapmıştı. Hisse senetleri 500 liraydı ve bu para toplanmıştı. Önce burayı kullanamazsınız dediler ama Avukat arkadaşımız vardı o işi halletti ve Nizam Neşriyat A.Ş olarak matbaamızı kurduk o parayla.

İlk günlerden neler hatırlıyorsunuz?

İsmi nasıl konuldu?

Milli Nizam ve Milli Selamet Parti isimlerinden ilhamla Milli Gazete denildi. İsim Necmettin beyden geldi. NİDAŞ’ın merkezi Ankara idi. Büyük bir kağıt şirketi oldu. Gazeteyi İstanbul’da çıkaralım dedik. Bu arada NİDAŞ önceki parti bünyesinde görünüyor diye burayı batırmak istiyorlar ve burası batarsa gazeteyi de batırırlar diye hemen gazeteyi kurmak istemiyoruz. Ben NİDAŞ’IN Genel Müdürüyüm o sıralar. İstanbul’da büyük bir depo açtık NİDAŞ için. Evi falan sattım 50 bin liraya onun parasını harcıyoruz. Osman abimi ortak ettim onun 27 bin lirası var onu harcıyoruz aynı zamanda. Bütün arkabalarımı gazeteye ortak ettim. Yani gazetenin ortağı çok. Elimde çok fazla hisse senedi var. Binlerce hisse senedi. Beş yüz liradan binlerce senet. Bunlarla gazeteyi kurduk.

Necip Fazıl’ı ikna etmeye evine gittim

Yazar kadronuzda dikkat çeken isimler kimlerdi?

Ali Fuad Başgil'i Cumhurbaşkanı yapacaktık askeri uçakla bir bahaneyle yurtdışına çıkardılar

Meclisin en genç milletvekilisiniz. O dönemle ilgili neler hatırlıyorsunuz?

60 Darbesi sonrasında meclisteyiz. Üniversiteden arkadaşım Hasan Fehmi Boztepe Antalya’dan milletvekili seçilmişti. Meclise gelince Samsun’dan senatör olarak seçilen Ali Fuad Başgil’i hemen otel otel aramaya başladık. Barikan Otel’de olduğunu söylediler. Kapıdan girer girmez Necmettin Erbakan ile karşılaştık. Ali Fuad Başgil’i getirenler arasındaydı. Beni görür görmez yanımıza geldi “Ali Fuad Başgil’i arıyorsunuz herhalde dördüncü katta “ dedi. Dördüncü katta yanında akrabası Samsun milletvekili Ali Fuat Alişan var, birlikteler. Sohbet etmeye başladık. O sırada birkaç albay kapıyı çaldı. Ali Fuat Bey, birkaç dakika onlarla odanın dışında görüştü, bize “Milli Birlik Komitesi toplanmış ve bu albaylar beni toplantıya götürmek üzere bekliyorlar” dedi. Biz de Cumhurbaşkanlığına aday olmasını yazacağı dilekçeyi bizlerin gezdirerek imza toplayacağımızı söyledik, kabul etti. “Aşağıda imzaları bulunan isimlerin Cumhurbaşkanlığı adaylığı teklifini kabul ettiğimi arz ederim” diye yazdı. Biz ikinci bir kağıdı imzaladık, çoluk çocuk imzalamış demesinler, büyüklerden kolay imza alalım diye. Osman Bölükbaşı’nın imzasını en üste koymak istiyoruz. Bu arada bizim dışımızda Ali Fuat Alişan da kağıdı imzaladı. Ali Fuad Başgil, istifa etmeyeceğini söyleyerek, “Bu işin sonunda ölüm de olsa Cumhurbaşkanı adayı olarak ölmek benim için bir şereftir” dedi.

Peki ne oldu? Niye daha sonra cumhurbaşkanlığından çekildi?

Siz de yine milletvekili seçiliyorsunuz bu arada. Ali Fuad Başgil bu dört yıl ile ilgili bir şey söyledi mi?

Söylemedi ama bu sefer Türkiye - Mısır Dostluk Birliği kurduk birlikte. İki yıl sonra da vefat etti zaten. Hastalık döneminde derneğe gelemiyordu ama biz hasta olduğu için evine gidiyorduk. Çok sık evine gittiğimiz için hanımından çekiniyorduk. Hanımı ise “Ben onu vatana millete bağışladım” derdi.

SEYİD KUTUB ASILINCA DOSTLUK GRUBUNU FESHETTİK

Türkiye Mısır Dostluk Birliği olarak neler yaptınız?

Önce güzeldi. Ancak 1966’da Seyid Kutub’u Mısır idam edince bunu protesto edelim dedik. Ali Fuad Başgil “edelim” dedi. Bu sefer Mısır Büyükelçisi “Bunlar gerici” diye aleyhimizde yazıp çizmeye başladılar. Biz de Seyid Kutub’un idamından sonra dostluk birliğini feshettik.

Mevdudi’nin hediyesi gümüş çay tepsisi

Sizin meclise girmenizden sonra bir anlamda İslam ülkeleriyle de yeniden bağlantılar kurulmaya başlanıyor değil mi?

Evinizde Mevdudi’nin hediye ettiği gümüş bir çay tepsisi vardı ilk ziyaretimde bahsetmiştiniz. Mevdudi ile nerede tanıştınız?

Bu İslam Teşkilatı toplantısında tanışmıştım. Güzel bir dostluğumuz olmuştu o dönem.

Gazetecilik hayalimizi Albayrak gerçekleştirdi

Gazeteyi çıkarırken en çok hangi hususlarda zorlandınız?

Arsa işi ne oldu?

Başka arsa bulduk. Bugünkü 3. Havalimanı’na giden yol üzerinde. 24 milyon metrekarelik bir alan. Bir buçuk milyon lira verip bir proje yaptırdık. Projeyi yapanlar belediyenin mührü yerine sahte bir mühür basmışlar. Yani resmi değil gayriresmi bir proje olmuş elimizdeki. Askeriye de izin vermedi. Hoca da sonunda sattı o arsaları. Paraları iade ettik. 420 hisse kaldı. Herkesin elinde hala o hisse tapuları duruyor.

Medya hayallerinizi gerçekleştirdiniz mi diye sorsam?

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER