Serdar ARSEVEN

Serdar ARSEVEN

Mail: [email protected]

TRUMP severler kulübünde hayal kırıklığı!

TRUMP severler kulübünde hayal kırıklığı!

Sarışın Politikacı ikinci kez Başkan seçildiğinde Türkiye’nin kimi havalı daha doğrusu havalandırılmış “medya” organlarında neredeyse sevinç gösterileri vardı.

Ellerinde uzun sopalarla, koca ekranlar önüne getirilen yarı uzman tipler, Trump’ın bu ikinci döneminde çok daha güçlü bir şekilde geldiğini, bu durumun Türkiye’ye yepyeni  “fırsatlar penceresi” açtığını öne sürüyorlardı.

Bugüne kadar izlenen yanlış politikalardan dolayı ABD’nin Ortadoğu’ya saplandığını, bu durumun hem ABD’ye , hem Türkiye’ye, hem de “dünya huzur ve barışına” büyük zararlar verdiğini söylüyor ve hemen arkasından “fırsatlar penceresi”nden bakmaya başlıyorlardı.

Bir kere Filistin-İsrail meselesi bitecekti.

Trump, zaten pili bitmiş olan Netanyahu’ya, “1967 sınırlarına dayalı iki eşit devletli çözüm”ü kabul ettirecekti.

İsrail batağa saplanmıştı, Netanyahu da “soykırım suçlusu” ilân edilmişti.

Hem zaten, İsrail’deki İsraillilerin çoğu da, Netanyahu’nun yaptıklarına karşıydı.

Dolayısıyla, Trump bu meseleyi  halledecekti.

Ukrayna-Rusya Savaşı da, O’nun sayesinde sona erecekti.

Rusya, kolaylıkla kazanacağını zannettiği savaşta ağır hasarlar almış…

Ambargolardan dolayı, iyice bunalmış…

Putin, bir çıkış yolunu mumla arar hale gelmişti.

O çıkış yolunu kendisine gösterecek olan da Trump olacaktı.

Trump’ın “barışçı adımları”, hem Avrupa’yı, hem de bizleri iyice rahatlatacaktı.

“Fırsatlar penceresi”nden görünen “nimetler”“güzellikler”, say say bitmiyordu.

Bizim için en büyük fırsatlar, Suriye’den gelecekti.

 Suriye meselesinde de en büyük yardımcımız olacaktı Trump.

Bunu bizi sevdiği için yapmayacaktı elbet, ülkesinin iyiliği için yapacaktı.

Terör Örgütü PKK’nın oradaki uzantılarından da desteğini tamamen çekecek, “teröristan” belâsını başımızdan tamamen kaldıracak, bundan sonra da öyle terör örgütlerini destekleme saçmalığına bulaşmayacaktı!

Tarif ettikleri tadından yenmez bir “şeker oğlan”dı.

ABD Derin Devleti’ne direnen ve ABD halkının meşru temsilcisi olarak “dünya barışına” hizmet etmeyi, öncelikle ABD’nin çıkarları için isteyen “Şeker Oğlan”!

ABD’nin artık “tek patron” olmadığını…

 Asya’dan, bilhassa da Çin’den yükselen “Doğu Etkisi”nin çok önemli bir “dengeleyici” unsur olduğunu görecek kadar “rasyonel” bir Devlet Adamı olan Trump, “kazan kazan” politikasını uygulayacaktı.

  Ağızlarından bal damlıyordu, seçkin ve de seçilmiş “yarı uzman”ların.

Bunlara, “gelene ağam gidene paşam” kıvamlı bazı “gasteci”lerin goygoyları da eklendiğinde, ortaya tam bir “Aman şeker oğlan, yandım şeker oğlan!” tablosu çıkıyordu.

Amerika, yeniden rüyalar ülkesi…

Amerika, yeniden özgürlükler ülkesi!

Bu tabloyu ağızları kulaklarında izleyen “arkadaşlar” da…

Seyircilerin karşısında iki ellerini pantolon ceplerine iyice yerleştirip, “gayet moderen, gayet  cool”“gayet ecnebi” havalarında “anladım” dediklerinde tablo tam yerine oturuyordu!

Biz ise…

Biz garipler ise…

O günlerde, o haftalarda…

 “Ortalığın anlatıldığı gibi toz pembe olmadığını”,  Filistin’deki Siyonist Devlet’in İngiltere tarafından ilâmı niteliğindeki 1917 tarihli “Belfour Deklarasyonu”nın tam da 100’üncü yılında Kudüs’ü İsrail Terör Örgütü’nün Başkenti ilan eden “tefeci” Trump’tan yeni yeni ve her biri “tehlikeli” adımların geleceğini söyleyip duruyorduk.

Suud ve Mısır’ın atanmış tiplerini küre etrafında toplayıp okkalı faturalar kesen Trump’ın dünyayı iyice haraca bağlayacağını…

“Dolar” ve “faiz” kozlarını kullanarak, oylum oylum oymak için elinden geleni yapacağını…

Siyonizm’in ve Kapitalizm’in kontrolündeki Çin ile Rusya’nın, “küresel hegemonya” oyununda birer figüran olduklarını…

Trump’ın, NATO işi Rusya ve Ukrayna Savaşı’nı -her an yeniden alevlendirme tehdidiyle- "şimdilik" bitirmenin bedeli olarak, Ukrayna’nın yer altı zenginliklerine çökeceğini…

Bize karşı “değişik isimlerle yola devam ettireceği” terör örgütlerini kullanmaya devam edeceğini…

Bu kartı asla ve kat’a elinden bırakmayacağını…

Sapkın Teolojiyle dünyayı kasıp kavuranlara direnemeyeceğini, daha doğrusu direnmeyeceğini… Bunların hepsini ve bin fazlasını söyleyip duruyorduk ama, -nedense -zerre destek göremiyorduk!

Hatta ve hatta, o Trump’ın sosyal medya üzerinden salladığı bir tokatla ekonomimize ne büyük zararlar verdiğini, küstahlıkları ne boyuta vardırdığını hatırlatmamıza bile tahammül edemiyordu bazı “sosyal medya” ağır topları!

“Sakın dokunmayın bana, rahat bırakın, sürüp gitsin bu rüya uyandırmayın!” diyorlardı adeta.

Ne söylesem, “büyük resim” dedikleri belirsiz bir “nesne”den bahsediyor…

“Çok bilmiş” havalarıyla “pembe tablo” anlatımlarına devam ediyorlardı.

Gerçi, Trump Kabinesi’ndeki önceden ilân edilen bazı tiplerin, “Evanjelist-Siyonist” yaklaşımları, onları da biraz “pirelendirmişti” ama olsundu!

Önemli olan “Lider”di.

Trump “abi”leri, çok iyi bir “Lider”di…

Hepsini bir güzel hallederdi.

Aman şeker oğlan, yandım şeker oğlan!..

Ve bugün…

Aynı yerlere bakıyorum…

Bu “şaşkın çocuklar” şimdilerde “şaşkınlıklarını” dile getiriyorlar!

Trump’ın iş başına gelir gelmez ortaya koyduğu kabadayılıkları, serserilikleri, Bölgesi’ndeki ülkelerden başlayarak dünyayı işgal etme hezeyanlarını anlatıyor...

Gazze’lileri sürgüne gönderme söyleminin “çılgınlık” olduğunu söylüyorlar.

Buna asla ve kat’a müsaade edilmeyeceğinin altını da “gayet havalı duruşlarla” çiziyorlar!

Kısa süre öncesine kadar göklere çıkarttıkları Trump’ın,  –tam da bizim daha önce dikkat çektiğimiz gibi- ABD’ye istediğini yaptıracak kadar güçlü “Evanjelist Takımı”nın emirlerini yerine getirdiğine...

Mısır’ı, Ürdün’ü “Biz onlar için çok şeyler yaptık, onlar da Filistinlileri SEVE SEVE kabul edecekler!” diyerek tehdit ettiğine dikkat çekiyorlar.

Dahası, Trump’ın kendisini bir “Aziz”, bir “Din Ulusu” olarak görebilecek kadar “sıyrık” olduğunu bile söylüyorlar!

Trump’ın Suriye-PKK Politikası’nın da dikkatle takip edilmesi gerektiğine dair “ürkek” ikazları da dikkat çekiyor bu arada!

*

Bir memleketin durumunu anlamak için, “aydın” etiketiyle öne çıkartılanların durumlarına bakacaksın!

Bizler…

Her durumda, duruma uymayı marifet bilen…

Fırsatlarla tehditleri bir arada değerlendirmenin bile “kendilerini oturdukları koltuklardan edebileceği” vehmine kapılmış, goygoycu “medya” unsurlarıyla nasıl başa çıkacağız bakalım.

 Aydın dediğin, “objektif analizler” yapabilen…

Konuları “bir yerlere pas atmak için” değil, gerçeklerin ortaya çıkması için ele alabilen…

 İcabında “risk” alabilen gerçek “kanaat önderi”dir.

Bir de “iliştirilmişler” vardır.

Onların yaptığı, aslında spikerliktir.

Bu işi, süsleyerek, “aydın yorumu” kıvamına sokmaktır!

Bizim “Ya hindi gibi düşün dur ama söyleme ya da papağan gibi söyleneni tekrarla dur, ötesine karışma!” kıvamlı “aydınımsılar” yerine,  “Hayra motor, şerre fren!” diyen aydınlara ihtiyacımız vardır!

 

 

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar