Oh nihayet!
Yazdık yazdık, 12 yıl mecburi eğitimin bu ülkeye ne kadar büyük zararlar verdiğini söyledik söyledik…
Şükür gündeme gelmeye başladı mesele.
Sivil toplum örgütlerimizden bazıları harekete geçti, konu hakkında raporlar hazırladı.
Geldiği günden bu yana eğitimin önündeki “takozları” kaldırmaya, müfredatı “saçmalıklardan” arındırmaya çalışan ve bu yolda mesafe kat eden, kat ettiği için de fincancı katırlarının hedefi olan Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin, bu konunun değerlendirmeye alındığını söyledi.
Konuşmasının o bölümü şöyle Sayın Bakan’ın:
“Zorunlu eğitimin çok olduğunu, yakında bunun tartışmaya açılacağını ben de tahmin ediyorum. Bu kadar uzun bir süre standart bir eğitime çocukları tabi tutmak doğru olmayabilir.”
Sayın Bakan, bu 12 yıl mecburi eğitim uygulamasının ülkeye ne büyük zararlar verdiğini en iyi bilenlerdendir.
Bizim zamanımızda 5 yıl olan mecburi eğitim, 28 Şubatçılar tarafından “Kesintisiz 8 yıla çıkartılmıştı” malûm.
28 Şubatçılar, imam hatip okullarını bitirmek için meslek eğitiminin tamamını bitme noktasına getirmişlerdi.
Aslında, sadece imam hatipler de değildi hedeflerindeki.
Meslek eğitimine de büyük darbe indirmek suretiyle, “gariban çocuklarının” yolunu kesmek istediler, bunu büyük ölçüde de becerdiler.
Sonra…
Ak Parti geldi…
Bu işi biraz olsun toparlamak için 4 artı 4 artı 4, eşittir 12 yıl mecburi eğitim uygulamasını getirdi.
8’i 12 yaptı, kesintili tarafından!
Meslek okullarının ve imam hatiplerin önündeki katsayı engelini ortadan kaldırdı.
Kaldırdı ama, meslek eğitimi bir türlü toparlanamadı.
Hiç toparlanamadı!
Dahası, 12 yıl mecburiyeti, Türkiye’ye büyük zararlar verdi.
Ne gibi zararlar verdiğini yüzlerce kez söyledik, yazdık.
Belki de binlerce kez, saymadım kaç kez oldu.
12 yıl mecburi eğitimin, özellikle son dört yıllık kısmı büyük sıkıntılara yol açtı.
Siz, okumak isteyen ve istemeyen gençleri, neredeyse “tek tip” eğitim sisteminde bir araya getiriyorsunuz…
Koca koca sınıflarda, koca koca gençler, bir arada…
Okumak isteyen var, okumamak için elinden geleni yapanlar var.
Ders dinlemek isteyenler var, dersi sabote etmek isteyenler var.
Uçan ile kaçan bir arada…
Okumak isteyen de, istemeyen de harcanıyor bu sistemde.
Bir de öğretmenler harcanıyor; âlim, âlime olsa ne yapsın Hoca; liseye gitmeye mecbur edildiği için kafayı kıran öğrencisine nasıl laf dinletsin?
Ah, bir de her yerde şiddet!..
Sokaklarda kafa göz kırıp, ellerini kollarını ve dahi sopalarını sallaya sallaya gezen magandalar.
Liseye zorla gönderilen gençler, onlara takılırsa fena!
Aslan öğretmen ne yapsın bu durumda?
Vaziyetler böyle…
Sonra…
Sonrası ne olacak, liseden kahir ekseriyeti “mesleksiz diplomalı” olarak çıkan, hayata dair hemen hiçbir şey bilmeyen genç, doğru “beş, on netle” girilebilen üniversitelerden birine…
Okumak isteyen çocuğu da, “tuhaf eğitim modelinde” tüketmişsiniz, okumak istemeyen de zamanında mesleğe yönlendirilmemiş…
Hepsi üniversitelerde toplanmış.
Memleketteki her on vatan evlâdından neredeyse biri üniversite öğrencisi!
Nüfus başına düşen üniversite öğrencisi sayısı bakımında Avrupa birincisiyiz, oley!..
Helâl mi, helâl!
Helâaaal olsun!..
Sonra ne olsun?
Hiç…
Piyasada usta, kalfa sıkıntısı çekilsin.
Mesleksiz milyonlarla, meslek erbabı arayan milyonlar şikâyet edip dursun.
Birçok dert var.
Bir dert de, “Aile meselesi”.
Aileyi yaşat ki devlet yaşasın!
Ne yazık ki, orada işler çok sıkıntılı.
Doğurganlık oranı çakılmış, Aile Yılı ilân eden İktidar’ın Zirvesi’ndeki Sayın Cumhurbaşkanı, bu feci çakılmayı “Varoluşsal tehdit!” (yani yokoluşsal tehdit!) olarak nitelendiriyor.
Aile Bakanı, “Böyle giderse 25 yıl sonra, askere gidecek genç bulmakta zorlanabileceğimizi" söylüyor.
Bu 25 yıllık sürenin yarım senesi gitti, kaldı 24 buçuk sene!..
Aile böyle…
Doğurganlık oranı öyle…
Peki, bu durumun eğitimin 12 yıl mecburi olmasıyla ne alâkası var?
Eğitim 12 yıl mecburi olunca, zamanında bir mesleğe yönlendirme olmayınca, bu kadar kişi de, tek yol olarak üniversiteye kapak atmayı görünce…
Hayatlar öteleniyor haliyle…
Mesleksiz genç, 22-23 yaşında üniversiteden çıkacak, bir meslek edinecek, para biriktirecek, ev kurmaya ve evliliği sürdürmeye hazır hale gelecek filan…
Zor dostum, zor…
Ha bu arada, mesleki eğitim merkezleri mi ne var, çıraklık için!
O iş de yürümüyor, olmuyor, okulla iş yeri bir arada gitmiyor kolay kolay…
İyisi mi, ilkokul eğitimi sırasında kabiliyetler doğrultusunda tavsiyelerde bulunun ailelere ve çocuklara…
Onlar, karar versinler neyin ne olacağına!
İsteyen devam etsin, istemeyen piyasaya girsin.
Sayın Bakan, bu işleri halleder İnşaAllah.
Dua, dua, dua!..
Facebook Yorum
Yorum Yazın