Reklamı Geç
SATILIK HABER SİTESİ
Murat MARAP

Murat MARAP

Mail: [email protected]

28 ŞUBAT DÖNEMİNDE ASKER OLMAK

Aslında yazacağım bu yazı 28 Şubat döneminde askerde yaşadığım anlardan kısa bir özet olacak.

 

Öyle bir dönemde asker oldum ki, her taraf irtica sözleri ile çalkalanıyor, malum kesim İslami camiayı, yobaz, gerici gibi sözlerle itham ediyor.

 

Böyle bir dönemde her bir köşesi cennet olan bu kutsal topraklarda askerli vazifemi yapmak için yola koyuldum.

 

Acemi birliğimiz İskenderun 1. Deniz Alayı.

 

Kolay değil, namaz kılmak ve Kur'an okumak kesinlikle yasak.

Acemi birliği olduğu için biraz korku biraz da rahatlık vardı bizler için aslında.

 

Korku şu ki, namaz kılmaya kalksak başımıza ne geleceğini bilmiyoruz. Askerlik yapanların hepsi iyi bilir ki yemek yerken bile "Tanrımıza hamd olsun" diye başlatılırdı.

Biz bi yemek iştiması önünde ara "ALLAHIMIZA HAMD OLSUN" diye bağırınca dünyanın fırçasını yemiştik.

 

Hiç unutmam bir Pazar günü askerin molada olduğu bir anda acemi askerlerden bir tanesi çimenlerin üzerinde namaz kılıyordu ve o sırada Deniz Alayı komutanı namaz kılan bu askeri görünce, ki asker olan o arkadaş o anda secde de idi Alay komutanı "Asker ayağa kalk, burası askeriye, askerlik yapmak da bir ibadettir, bir daha görmeyeceğim" diye secdedeki askere fırça atmış ve o asker olan arkadaşımız namazını bozmuştu.

 

Artık usta birliğimize varmıştık. Birliğimizde yaklaşık benimle beraber 10 kişiye yakın İmam Hatipli vardı. Bazı arkadaşların dolabında Elif cüzü, bir iki arkadaşımızın dolabında ise Kur'an-ı Kerim vardı.

 

Elif cüzü ve Kur'an-ı Kerim dolapta bulundurmak tabi ki suçtu ve kutsallarımız peygamber ocağı dediğimiz askeri birliğimizde yasaktı.

Denetleme olacağı zamanlar kesinlikle Kur'an ile alakalı bir kitap olduğunda mutlaka saklanırdı.

 

Ramazan ayı gelmişti ve yüzbaşı olan komutanımız akşam iştiması askeri toplayıp şöyle demişti:

"Arkadaşlar oruç tutacaklar için iftarda ve sahurda yemek çıkacaktır. Teravih namazı kılmak isteyenler de ravzaları kenara çekip namazlarını eda edebilirler" demişti. Ravzaları kenara çekip namaz kılmamızın sebebi birliğimizde cami ya da mescid yoktu.

 

Beş gün kadar komutanımız vesile ile orucumuzu tutmuştuk. Altıncı gün sabahı komutanımız nöbetçi astsubayımıza bir yazı okutmuştu. Aklımda kaldığı kadarıyla astsubayımızım okuduğu metinde şöyle yazıyordu:

"Aldığımız bilgilere birliğinizde oruç tutulduğu ve namaz kılındığı. Bu yayından sonra namaz kılanların ve oruç tutanların hakkında yasal işlemlerin başlatılacağı" diye sürüp giden bir metindi.

Yüzbaşımız: "Arkadaşlar, bundan sonra iftarda ve sahurda yemek çıkmayacak. Ancak oruç tutanlara ve de namaz kılanlara ise asla söz etmeyeceğim" gibi bir konuşma yaptı. Ve bizler o Ramazan Ayı'nı kaçak oruç tutarak tamamladık.

 

Bizim birliğimize ortalama 10 km uzaklıkta haber merkezi vardı. Burada bulunan arkadaşların büyük kısmı İmam Hatipliydi. Aslında çok merak ediyordum. "Neden buradaki askerlerin büyük kısmı İmam Hatipli?" diye. Bir gün cesaretimi toplayıp branş astsubayıma bu soruyu sordum. Aldığım cevap bir yandan onur vericiydi. Astsubayımın verdiği cevap ise şuydu: "Haber merkezinde TELEM (Bilgisayarla haberleşme) , Telsiz ve Mors alfabesi makinesi vardı. Bunların başında duran asker Deniz Kuvvetleri Alfabesini, Kara Kuvvetleri Alfabesi, Uluslararası Alfabe ve Mors Alfabesini bilmesi gerekiyor. Bu gibi cihazların başında İmam Hatiplerin bulunmasının iki nedeni var. Bunlardan birincisi, bu alfabelerin ezberlenmesi gerekiyor, İmam Hatiplilerin de ezberi kuvvetli olduğu için bu cihazların başına İmam Hatipliler oturtulur. İkincisi İmam Hatipliler her ne olursa olsun bu vatanı asla satmaz diye bu cihazların başına oturtulur" demişti. Öyle bir an geldi ki O İmam Hatiplilerin hepsini nerede pis iş var oralara vermişlerdi. Artık sözlü işkenceden fiili işkenceye geçilme dönemiydi.

 

Bir gün bizim birliğin yazıcısı beni çağırdı, yanına gittim. "Hayırdır" dedim. Yazıcı arkadaş: "Komutanlıktan adını araldılar, hakkında soruşturma açacaklarmış" dedi. "Hayırdır, sıkıntı nedir, bir yanlışlık mı yaptım ki" dedim. Yazıcı arkadaş aynen şöyle dedi, ki bunu asla unutmam: "İmam Hatiplilerin hakkında soruşturma açacaklarmış. Kayıtlarda da Refah Partisi'ne üyeliğin görünüyormuş" dedi.

 

Tüm samimiyetimle diyorum, yazıcı arkadaşın ismi Ekrem idi. Dedim ki; "Ekremciğim ben bunu boynuma şeref madalyası olarak takarım, sıkıntı yok elinden geleni yapsınLar"

 

Benim hakkımda soruşturma açmadılar ama sözlü tacizlere uğradık tabi ki. Benim birliğimin tek telsizcisi ben olduğum için bana pek dokunmadılar. Ama haber merkezindeki İmam Hatipli olan arkadaşların emdiği sütü burundan getirdiler.

 

Evet biz 28 Şubat dönemini askerde böyle yaşadık. Umarım ki her ne olursa olsun, kimseye inancından dolayı ayrımcılık yapılmasın.

 

Selam ve dua ile...

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar