Türkiye Yüzyılı başlıyor. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki tören bunun en net göstergesiydi. Törene katılanlar ve verilen mesajlar, Türkiye Yüzyılı heyecanının küresel bir karakter kazandığını ortaya koydu.
Türkiye’yi önümüzdeki beş yıl yönetecek ve Türkiye Yüzyılı’nı inşa edecek kadrolar göreve başladı. Bakanlar Kurulu belli oldu. MİT başta olmak üzere kritik kadrolara atamalar yapıldı. Birkaç gün içerisinde alt kadrolar da tamamlanacak.
28 Mayıs’ta elde edilen seçim zaferinin çok büyük anlamlar taşıdığını her geçen gün daha iyi anlayacağız. 28 Mayıs zirve için son adımdı. Eğer o adım atılamasaydı, geriye dönüş başlayacaktı. O adımla zirveye çıkıldı.
Tırmanışı bitirip zirveye çıkıldığına göre, sıra zirvede kalma ve yerimizi korumaya geldi. Zirvenin rüzgârı sert olur. Ayağımızı sağlam basmalıyız. Onun için ayağı sağlam basan bir kabine ve onunla uyumlu bir kadro ortaya çıktı.
2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan düzen, artık dikiş tutmuyor. Dünyanın içinde bulunduğu krizler ve çatışmalar, yeni bir dünya düzenini kaçınılmaz kılıyor. Kartların yeniden karıldığı, yerinden oynayan taşların yeniden yerleştirilmek istendiği bir zaman diliminden geçiyoruz.
MİLLETİN TERCİHİ İSTİKRAR VE GÜÇLÜ TÜRKİYE
Türkiye, son 20 yılda izlediği politikalarla bölgesel güç olmanın ötesine geçerek, küresel aktör olma yolunda hızla yol aldığı bir dönemde, bütün dünyanın merakla beklediği bir seçimi geride bıraktı. Bütün sıkıntılara ve algı operasyonlarına rağmen millet tercihini, istikrar ve güçlü Türkiye’den yana yaptı.
1946 yılından sonra kurulan dünya düzeninde, güçsüz ülkeleri küresel sisteme bağımlı hale getirmek için çeşitli dayatmalarda bulunulmuştu. Türkiye de bu dayatmalardan nasibini almış ve boyun eğmişti. Savunma sanayii başta olmak üzere eğitim, tarım ve dış politikayı da kapsayan geniş bir alanda dolaylı bir şekilde ABD mandasına girildi.
Türkiye ne zaman bu cendereden kurtulma gayretine kalkışsa darbeyle terbiye edildi. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, Türkiye’yi 1946 yılında çizilen sınırlar içinde tutmak için yapıldı. Bunlar, başarılı oldukları darbelerdi. 15 Temmuz kırılma noktası oldu.
14 Mayıs ve 28 Mayıs onun için bir anlamda 15 Temmuz’un devamıydı. Tabii ki meşru siyasi aktörler için bu ifadeyi kullanmıyorum. Ama iktidar değişikliği için olağanüstü gayret gösteren küresel mihraklar, Türkiye’nin zirveye çıkmasını engellemek ve ülkemizi eski eksene oturtma hesabı içindeydiler.
ARTIK TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDE HİÇBİR ENGEL KALMAYACAK
Bu açıdan Türkiye çok önemli bir 5 yıl kazandı. Dünyanın kendi derdine düştüğü bir dönemde Türkiye, zirvedeki konumunu sağlamlaştıracak politikalar geliştirecek.
Eğer Türkiye’de istedikleri iktidar değişikliğini başarabilselerdi; Togg, nükleer enerji, Karadeniz doğal gazı, Gabar petrolleri, Milli Muharip Savaş Uçağı, KAAN, Kızılelma, gibi projeler tıpkı 1949 yılında Nuri Killigil’in silah fabrikasının havaya uçurulması gibi patlatılacak, ‘Türk Devletleri Teşkilatı’ akamete uğratılacaktı.
Terörle mücadele durdurulacak, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde yıllardır oluşturmak istediği terör koridorunun önü açılacaktı. Yarım asırlık gizli faaliyetlerin neticesinde devletin kılcal damarlarına sızan ve 10 yıllık mücadeleye rağmen hâlâ bitirilemeyen Fetullahçı Terör Örgütü yeniden palazlanacaktı.
İşte bu yüzden kazanılan 5 yıl, 50 yıla bedel bir 5 yıldır. Yarım kalan projeler tamamlanır hayata geçirilirse, bitme aşamasına gelen terör örgütleri bir daha belini doğrultamaz hale getirilirse, 5 yılda 50 yıllık mesafe alınmış olur. Bu beş yılın her bir saniyesi çok kıymetlidir, boşa harcanmamalıdır. Muhalefetin tuzaklarından, polemiklerinden hatta yerel seçim kaygılarından uzak durulmalı. Bu 5 yıl, istenilen şekilde tamamlandığında artık Türkiye’nin önünde hiçbir engel kalmayacaktır.
Facebook Yorum
Yorum Yazın