Dünyanın lordları, kapitalist ruhsuz ağababaları, dünyayı ele geçirdiler. Devletleri ele geçirerek dünyayı her bakımdan kontrolleri altına alma sürecine girdirdiler dünyayı. Yapay zekâ, genetik mühendisliği ve moleküler biyoloji, şirketlerin kontrolünde, devletlerin değil.
Bilimi kontrol eden devletler değil şirketler! Şunu unutmayalım aslâ: Bilimi kontrol eden dünyayı kontrol eder!
Neden?
Çünkü bilim, çağımızın ayartıcı sahte yeni dini! Bilim deyince akan sular duruyor çünkü.
“Bilim düşünemez” demişti büyük düşünür Heidegger. Bilim nesneler arasındaki ilişkiler konusunda açıklama yapabilir sadece. Nesneler arasındaki ilişkileri anlamlandırmaz bilim. Anlama ve anlamlandırma işi, düşüncenin ve felsefenin işi.
Cins ve anarşist bilim felsefecisi Paul Feyerabend’in kışkırtıcı tanımlamasıyla “kutsal bir ineğe dönüştürülen bilim”, hem dünya üzerinde hâkimiyet kurmanın, kapitalizmi palazlandırdıkça palazlandırmanın, azmanlaştırdıkça azmanlaştırmanın, kitleleri ise ayarttıkça ayartmanın yegâne elverişli aracı ya da Nietzsche’nin deyişiyle “laik kilise”si çağdaş dünyanın.
Bilimi tepe tepe kullanıyorlar.
Bir zamanlar, bilimi, insanı özgürleştirmek için kullanmışlardı; şimdi ise köleleştirmek için kullanıyorlar.
Kilisenin tasallutundan her şeyden önce bilim kurtarmıştı modern toplumları. Şimdi ise azman, acımasız, ruhsuz kapitalist şirketler, bilimi insanlığı köleleştirmek için kullanmakta hiçbir tereddüt göstermiyorlar!
Kapitalist şirketler, bilimi acımasız bir şekilde kullanarak insanlığın kaderini şekillendirecek ürpertici senaryolar geliştirmekle meşguller harıl harıl.
Dünyayı parmaklarında oynatıyorlar! Bir kaç şebeke sadece! Evet, birkaç büyük şirket, bazı devletlerden çok daha güçlü ve bu bir kaç büyük şirket, devletlere de hükmediyor.
Devletleri esir aldılar adeta. İstedikleri zaman kriz çıkarıyorlar ve şantajlar yaparak krizleri güya kendi güdümlerindeki küresel örgütler üzerinden halleşiyorlar veya erteliyorlar. Evet, ülkeleri ekonomik krize sürüklüyorlar, kendi kontrollerindeki Dünya Bankası veya IMF gibi ekonomik terör örgütleri ile ülkelerin ekonomilerine çöküyorlar ve krizi çözüyoruz diye devletleri her bakımdan kendilerine bağımlı hâle getiriyor, köle yapıyorlar.
Böylece ülkelere ölümü göstererek sıtmaya razı ediyorlar, krizi ölümcül olmaktan kurtarıyorlar ama bütün ipleri kendi ellerine alıyorlar. Bu iplerle istedikleri gibi oynayarak ülkeleri kendi önlerinde diz çökmeye zorluyorlar her zaman. Çoğu zaman da başarılı oluyorlar. Başarılı olamadıkları ülke, son yirmi yılın Erdoğan Türkiye’si.
Türkiye’nin IMF’ye direnmesinin sırrı burada gizli işte ve bu önemli.
Şimdi koronavirüsü icat ettiler laboratuvarda. Koronavirüsün laboratuvarda geliştirildiği Cambridge Üniversitesi bilim adamları tarafından ispat edildi ama ne olduysa oldu, bu haber çabucak hasıraltı edildi.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, aşının gönüllü olduğunu, kimseye baskı yapılmayacağını söylemişti. Şimdi küresel lobiler, bütün dünyada hükümetlere aşı konusunda baskı yapıyorlar!
Türkiye’deki vaka sayısındaki ve ölüm oranlarındaki artış elbette düşündürücü. Dünyada da benzer bir artış yaşanıyor. Sadece Türkiye’de değil, Amerika, Rusya, Çin başta olmak üzere bütün dünyada da gözleniyor bu artış.
Ben sormak zorundayım: Birileri, bu belanın bitmesini istemiyorlar mı acaba? Virüs, bu bir avuç şirketin Frankenstein’ı andıran, doymak bilmez canavarları mı asıl?
Dünya, koronavirüs faşizmi dönemine mi giriyor?
Bütün dünyada inanılmaz aşı savaşları yaşanıyor! Şirketler, kârlarına kâr katmak için devletlere zorlayıcı ve bağlayıcı tedbirler alınması konusunda baskı yapıyorlar! Bireysel, sosyal ve kültürel hürriyetleri ve değerleri bastırıcı, baskı altına alıcı ve zamanla belki de yok edici bir yeni bir faşizm dönemine doğru mu gidiyor dünya acaba?
Önümüzdeki süreçte izi sürülmesi gereken soru şu burada: İnsanı özgürleştirmek üzere geliştirilen bilim, nasıl oldu da, insanlığı köleleştirecek vahşî bir canavara dönüştü?
Facebook Yorum
Yorum Yazın