New York Times’ın Türkiye büro şefliğini de yapan, uluslararası alanda saygın bir gazeteci olan Stephen Kinzer, “DARBE” adlı eserinde ABD’nin 1893’te Hawaii’den başlayıp, 2003 yılında Irak işgaline kadar dünyanın çeşitli yerlerinde yaptığı müdahaleleri bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
“Hawaii’den Irak’a Amerika’nın Rejim Değişiklikleri Yüzyılı” alt başlığıyla kaleme alınan kitapta ne yazık ki Türkiye’nin darbelerine ilişkin hiçbir bilgi yer almıyor. Söz konusu tarihler arasında 28 Şubat darbesini de dahil edersek Türkiye’de 4 darbe meydana gelmiş.
27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin hikayelerine baktığımızda kitapta anlatılan diğer ABD müdahaleleriyle birebir örtüştüğünü görüyoruz. ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan yeni dünya düzeninde küresel şirketlerin çıkarlarına uymayan her hükümete müdahale etti.
Bunun en bariz örneği 1953’te İran’da Başbakan Muhammed Musaddık’a yönelik darbedir. Geçtiğimiz günlerde eski İngiltere Dışişleri Bakanı David Owen, Musaddık’a karşı yapılan darbenin yanlış bir adım olduğunu ve Londra’nın darbedeki rolünü itiraf etmesi gerektiğini söylemişti. Musaddık, İran petrolünü millileştirdiği için ABD-İngiltere ortak darbesiyle devrilmişti.
1953 Musaddık darbesinden 7 yıl sonra Türkiye’de 27 Mayıs darbesi meydana geldi. Her iki darbe de bölgede demokrasiye yapılmış müdahaleydi. Hem Musaddık hem de Menderes seçimle işbaşına gelen başbakanlardı ve halkı tarafından çok seviliyorlardı.
27 MAYIS’TAN 15 TEMMUZ’A KADAR DEMOKRASİMİZE MÜDAHALE EDİLDİ
Musaddık’a yönelik darbeyi baştan sona CIA ajanı Kermit Roosevelt yönetti. Ancak 27 Mayıs’ın hâlâ sis perdesi aralanamadı. Zira bu konuda ortaya çıkan belgeler birileri tarafından hemen örtbas ediliyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın gizliliği biten belgeleri üzerinde yapılmış çalışmalar var. Ve ne yazık ki o çalışmalara yönelik çok ciddi engellemeler var.
1960 darbesiyle demokrasimize yapılan müdahale, 15 Temmuz’a kadar devam etti. 27 Mayıs’tan 15 Temmuz’a bütün darbelerin arkasında aynı el ve aynı amaç vardı. 15 Temmuz’dan bu yana ülkemiz üzerinde oynanan oyunların arkasında da aynı akıl var.
12 Eylül darbesinin 43. yılını konuşuyoruz. Herkes kendi ideolojik penceresinden değerlendiriyor darbeyi. Kimi “Solculara yönelik darbeydi” diyor, kimi de “Sağcılara yönelik darbeydi” diyor. Oysa hedef belli, milletimizin tamamına yönelik bir darbeydi 12 Eylül.
DARBELERİN ARDINDAKİ SİS PERDESİNİ SONUNA KADAR ARALAMALIYIZ
30 yıldır 12 Eylül Anayasası’nı tartışıyoruz. Her fırsatta darbe Anayasası’nda değişiklikler yapıldı. Ancak bir türlü sıfırdan bir anayasa yapılamadı. Dün de Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1982 Yerine 2023 Anayasası Sempozyumu’nda yaptığı konuşmada, “12 Eylül yönetiminin ülkemizin kalbine sapladığı en büyük hançer, üzerinde hâlâ konuştuğumuz, tartıştığımız 1982 darbe Aanayasası’dır… En ideal anayasa metnini bulmak için gelin konuşalım, müzakere edelim” dedi.
Türkiye’de darbelerle ilgili ilk kez bu dönem bir tavır alındı. 2012 yılında Meclis’te Darbeleri Araştırma Komisyonu kuruldu. Yapılan Anayasa değişikliği ile darbecilerin yargılanmasının yolu açıldı. Kenan Evren’i yargının elinden eceli kurtardı. Bunlar çok önemli adımlar.
Ancak, darbelerin arkasındaki akla ne yazık ki tam olarak ulaşılamadı. 15 Temmuz direnişine rağmen, hâlâ gizli saklı kalan kısımlar var. Musaddık darbesinin Kermit Roosevelt’i biliniyor ama Türkiye’deki 4 darbeden hiçbirinin Roosevelt’ine ulaşılamadı.
Darbelerin arkasındaki eli bulmadan ve gereğini yapmadan yapılacak Anayasa değişiklikleri yeterli olmaz. Anayasa’dan önce darbelerin ardındaki sis perdelerini sonuna kadar aralamamız lazım. 15 Temmuz direnişi, bu konuda bizim için büyük bir rehberdir. O rehber bizi doğru yere ulaştıracak.
Facebook Yorum
Yorum Yazın