Üç kavram da Hıristiyan ve Musevi inancının hakim olduğu toplumun içinden doğmuş batı kökenlidir.
Hıristiyan ve Musevi din adamları ve din anlayışı sonucu batılı felsefeciler tarafından ortaya atılan bu kavramları kısaca ele alalım…
Ateizm; bütün dinleri, “Tanrı“ları reddeder, “DİN AFYONDUR” meşhur sloganılarından birisidir.
Deizm; diğer iki kavram literatürümüze epey zamandır girmesinin aksine DEİZM ile Müslüman Türk toplumu henüz tanıştı.
İngiliz Filozof Edvard Herbert‘in “Hakikat Üzerine” isimli kitabı ile ortaya attığı bir kavramdır.
“Tanrı” tanır ancak peygamber, kutsal kitap, şeytan, cehennem, haham, rahip, imam yoktur.
Batı inanç ve yaşayış sisteminden doğan bu kavramlar nasıl olduda Müslüman Türk toplumunda yer buldu.
Sekülerizm; Gorge Jakob Hayoake isminden Musevi olduğu anlaşılacak olan İngiliz filozof tarafından “Aydınlanma Hareketi” olarak takdim edilmiştir.
Devlet yönetiminde laisizm olarak vücut bulur. “Tanrı“nın ve dinin dünya işlerinde herhangi bir katkı sağlamayacağına vardırılan yaklaşımdır.
Ahlak, kavramının çerçevesini dini inanç belirlerken, ahlak yerine inşa edilen “ETİK” kelimesi ise, din ve ilahi temeller yerine rasyonel, pozitif anlayış çerçevesini belirler.
“AHLAK” yerine “ETİK” kelimesini kullanmak inanan insan için ne ifade ettiğini düşünmek lazım.
Ülkemizde ve İslam Coğrafyası‘nda oryantalist modern Lawrens’ler cirit atıyorlar.
Konuyu bütün yönleri ile bir makalede ele almak mümkün olmamakla birlikte başlıca nedenleri üzerine kafa yormamız ve dikkat çekmemiz gerekmektedir.
Öncelikle KAVRAMlarla oynuyorlar, kavramların içini boşaltıyorlar.
Müslüman toplulukların hayatını disipline eden, canlı cansız bütün varlıklarla ilişkisini düzenleyen AHLAK kavramı yerine ustaca ETİK kelimesini sokuşturdular.
Ahlak yerine Etik kelimesini kullanmayı AYDIN olmanın nişanesi gösterdikleri için birtakım kerameti kendinden menkul aydınlarımız(!) gerdan kırarak Tv.lerin ekranlarında bu ve buna benzer kavramlarımızı yok ettiler.
Dil‘imizle sistemli mücadeleleri Türk Dil Kurumu vasıtası ile nerede ise Cumhuriyet ile yaşıttır. Dil‘imizi arındırıyoruz, “ÖZ TÜRKÇE” kullanıyoruz aldatmacası ile yaptılar.
Oysa DİL, konuşmak, anlamak, kendini ifade etmek demektir.
Deizm gençler arasında MODA olarak muhtemelen işin nereye vardığı düşünülmeden kullanılan bir kavramdır.
Deizm, Deist de Sekülerizm felsefesini bir bütün olarak kabul eden de İslam‘a göre kafirdir.
Allah (cc) inanmak İslam inancına göre yetmez.
Allah‘a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahirete, öldükten sonra dirileceğimize, hayrın ve şehrin Allah’tan geldiğine iman etmektir.
Mümin, Kâfir, Münafık ne demektir genç nesle öğretilmediği gibi maalesef, mümin nasıl olur, nasıl yaşar örneğini gösteriyor muyuz ona bakmamız lazım.
Müslümanın sorumluluğu sadece tesbitten ibaret değildir.
Müslüman bir topluluğun Dünyevileşmesi, ilişkilerini seküler yaklaşımla sürdürmesi Müslümanlıkla çelişir.
Ülkemizde ve Müslüman topluluklarda sistemli bir çalışma yapılmaktadır.
Sinema, çizgi flmler, televizyonlar, yazılı basın, moda, tiyatro velhasıl özellikle çocuk ve gençler akla hayale gelmedik bombardıman altındadır.
Öte yandan kendi inanç sistemi anlatılmayan, hurafelerin din adına sunulduğu ortamdan gençlerin sağlıklı düşünce yapısı ile çıkması mümkün olmamaktadır.
Tehlike büyüktür.
Sömürgeci, kan emici zalim Batı‘nın çökmüş ahlakı, aile yapısı bizim gibi ülkelere dayatılmaktadır.
Gençler özendirilmektedir.
Görüntü kalkınmış, cafcaflı bir batı karşısında kalkınmamış fakir İslam toplulukları manzarasıdır.
Bizi bu hale Batı getirdi kolaycılığına kaçacak değilim.
Batı felsefesinin “Gücü hak sebebi” sayan inancı ile saldırgan tutumu karşısında biz ne yapıyoruz?
Biz neden pelte haldeyiz?
“İstanbul Sözleşmesi” Batı’nın medeniyet önerisi olarak sunduğu bizim ise ahlakımızı, inancımızı, aile yapımızı yok edecek bu sözleşmeyi neden kabul ettik?
Kaldı ki bu sözleşme pek çok batılı ülkede bile “Genel Ahlak Kuralları“na ters bulunmuş şerh düşülerek kabul edilmiştir.
“Bizim, bize yaptığımızı kimse yapamaz” sözü ne kadar da gerçeği ifade ediyor.
Milli değerlerimizle çelişmeyen, imanımıza tasallut etmeyen, aile hayatımızı geleneklerimizi yok etmeyecek; sinemamız, tiyatromuz, görsel ve yazılı basınımızla hazır olmadan KÖYDEN ŞEHİRE geldik.
Okullarımızda manevi eğitim verilmediği gibi sosyal faaliyet yapan dernek, vakıf gibi kuruluşlarımız debdebeli, beş yıldızlı otelleri aratmayacak yurtları GENÇLERE SAHİP ÇIKMAK ve onlara hizmet vermek sandılar.
Oysa konfor ve lüks gençlere sunulan SEKÜLER anlayışı, özenmeyi teşvik etti.
Öncelikle Ahlaklı ve maneviyatı gelişmiş, tarih bilinci, Milli şuur ile donanmış maddi, manevi çağdaş gençler yetiştirmemiz gerekiyor.
İletişim çağı olarak ifade edilen zamanımızda sosyal medya aracılığı ile gençlerimize hertürlü ahlaksızlık zerkediliyor.
Tek başına ailelerin bu saldırıya karşı baş etmesi her bakımdan çok zorlukları içinde barındırıyor.
Bununla mücadele konusunda MİLLİ SEFERBERLİK ilan edilmeli ve devlet, millet el ele vermeli, geleceğimiz olan gençliğimiz yok olmakla karşı karşıyadır.
Vesselam.
Facebook Yorum
Yorum Yazın