Merhaba sevgili dostlar;
Gitmedigin yer senin değildir.
"Suriye'de ne işimiz var" diyorlar.
Suriye ve Ortadoğu Çin seddinden Adriyatik Denizine kadar Türkiye'nin gönül coğrafyasıdır.
Suriye topraklarının tapu arşivleri Osmanlıcadır.
Türkiye Türkiye'den büyüktür.
İlk yazımızda çok kısa da olsa Azez'den ve Uluslararası İnsani Yardım Vakfı'nın (İHH) Azez'de yapmış olduğu çalışmalardan bahsetmiştik. Bu yazımızda da yine İHH'nın Azez'de yapmış olduğu çalışmalara ve Azez'in anlık durumunu yazıya dökmeye çalışacağım.
Osmanlı yıkılıp dağıldıktan sonra Müslüman coğrafyalarda kan ve gözyaşı hiç dinmedi. Osmanlı fethettiği her yere önce adalet ve güven duygusunu getirmiş kendi tebaasından ziyade diğer tebaalara mensup halklara da adil bir yönetim ile yaklaşmış Maalesef dediğimiz gibi Osmanlı yıkıldıktan sonra Müslüman coğrafyalarda kan dökülmeye, göz yaşları sel olmaya devam etmiş.
Suriye kadim Suriye. Her bir karış toprağı tarih kokan, sahabelerin, peygamberlerin ayak bastığı kutsal topraklar.
Belde-i Şam, Belde-i Halep... Şam kısmen yerinde dursa da ne Şam kaldı ne de Halep.
1896'da düzenlenen birinci Siyonist Kongresi'nde alınan kararların işletilmesi gerekiyordu. Bu kongrede alınan kararlardan bir tanesi ise Büyük İsrail projesi idi yani vaat edilmiş topraklar. Tabi bu düşünce Siyonist Yahudilerin kendi düşüncesi. Bu proje nereyi kapsıyor? Kendi bayraklarında belirttikleri gibi Fırat Nehri ile Nil Nehri'nin arasında kalan toprakları kapsıyordu.
Suriye'de bu bütünüyle beraber Siyonist Yahudiler tarafından benimsenen vaat edilmiş toprakların içerisinde kalıyordu. Bugün Suriye'nin bu durumda olmasının asıl sebebi de Suriye'yi lokmalara bölüp kolayca yutma taktiğidir.
Suriye'de çıkarılan küçük bir kıvılcım ile maalesef iç savaş çıkmış ve Suriye toprakları artık emperyalistlerin eline geçmişti.
Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, Suriye'yi parçaladıklarından sonra asıl hedef Türkiye'dir. Siyonizm'de Türkiye'yi parçalamak için bir kaç yöntem denemiştir ve de denemeye de hala devam ediyor. Bu konu ile ilgili de başka ir zaman yazımızı yazarız inşallah.
İyi ki Türkiye var... TÜRDEB ve İHH'nın öncülüğünde geçen hafta sonu iki günlük Azez gezimiz oldu. Bir başka açıdan bakınca gerçekten, iyi ki Türkiye var dedik. Neden mi?
Türkiye olmasaydı, Türkiye-Suriye sınır hattı kesinlikle illegal terör örgütlerin elinde olurdu ve bu bizim için de büyük bir tehdit unsuru olurdu.
Kısaca sizlere Azez'i anlatayım...
Türkiye, Azez bölgesine tamamen yerleşmiş durumunda. Sağınıza, solunuza ve hangi yöne bakarsanız bakın her yerde şanlı Türk Bayrağı'nı görürsünüz. Bu o kadar büyük bir övünç kaynağı ki kelimelerle anlatamam.
Bakkallar ve diğer ticaret alanlarında Türk Lirası geçiyor. Halkın belli kısmı Türkçe konuşuyor. Okul duvarlarında, mahalle duvarlarında, direklerde, meydanlarda ver her yerde şanlı Türk Bayrağımız var. Aradaki sınır kapılarını kaldırıp ve de sınırda örülen duvarı kaldırmış olsanız Azez için bir Türk toprağı diyebilirsiniz.
Azez'de, Türkiye'nin ve İHH'nın muhteşem çalışmaları var.
İHH, onlarca kamp yapmış. Yaptığı bu kampları da AFAD'a devretmiş.
Devamını ise eğitim kurumları ve konut projeleri takip etmiş. Bugün Azez'de 6 yıl önce savaş zamanında kurulmuş Şam Üniversitesi var. Bu üniversitenin tüm işlevi İHH kontrolünde. 6 yıl önce kurulan bu üniversite ilk mezunlarını da geçen sene vermiş. Bugün de bu üniversitede başarılı olan öğrencileri ise Türkiye'de belirli üniversitede okumaya gönderiyorlar. Bu üniversite İHH'nın Suriye topraklarında ki yüz akı...
Halk eğitim merkezleri... İHH, sadece okul anlamında eğitime değil aynı zamanda özellikle kadınların da eğitilmesi için Halk Eğitim Merkez'leri açmış. Burada kuaföründen tutunda dikiş nakışa kadar hemen hemen her mesleğin kursu veriliyor.
İHH, bir ilçe büyüklüğünde bir yerleşim yeri yapıyor ki hayran kalırsınız. Yerleşim yerinin içinde camisi, okulu, bakkalı kısacası insanın neye ihtiyacı varsa her şey olacak. Şu an inşaat aşamasında. Aldığımız ilgilere göre inşallah kısa zamanda bitirmeyi hedefliyorlar.
...Ve yetimhaneler... ALLAH kimseyi annesiz babasız koymasın (Amin). Pırıl pırıl çocuklar, kimi 5 yaşında kimi 10 yaşında. Yetimhane kapısından içeri girdik ki aman ALLAHIM o çocukların yüzünde ki mutluluğu göreceksiniz. Çünkü bizler onlar için gelmiştik ve de elimiz boş gelmemiştik. Onlar hediyelerini alı yüzleri güldükçe de bizler mutlu oluyorduk.
O yetimhanede çok duygusal anlarda yaşadık. Bir kız çocuğu, belki 6 belki 7 yaşında o kadar çocuğun arasından gelip belime sarılması yok mu hala gözlerimin önünde gitmiyor. Bilmiyorum, belki de babasına sarılır gibi sarıldı. Nerden bilebiliriz ki? yaklaşık 8 yaşlarında bir erkek çocuğu ise "Başımı okşa amca" der gibi başınızı bana uzatması... Heyhattt... Görün ümmetin çocuklarını....
Affınıza sığınarak... hayvanların ile zar zor yaşayacağı çadır kamplarda ümmetin evlatları yaşıyor. Şükür ki orada İHH var Türkiye var da çoğu kamplar en azından yaşanılır hal almış.
Yazıma burada son verirken... Buraları görmeden Suriye ve Suriyeliler hakkında olumsuz konuşmayın ve onları yargılamayın. Oturup düşünelim, biz nerede hata yaptık ki ümmetin evlatları tesbih taneleri gibi dağlıyor?
Dua edin, şükür edin...
Bir önceki yazımda dediğim gibi... Buraları mutlaka ziyaret edin.
Ellerinizde de yetim çocuklar için mutlaka hediyeleriniz olsun.
Teşekkürler...
Azez yolculuğuna çıkmamıza vesile olan Türkiye Dergiler Birliği (TÜRDEB) ve tüm yönetimine, Turkish Press Gazetesi İsmail Karakaş dostuma... İHH'ya ve İHH Medya Koordinatörü Mustafa Özbek Bey'e, Medya ve Sosyal Medya Birimi'nden Muhammed Zahiroğlu Bey'e ve Kilis Sorumlusu Yakup Alaca Bey'e ve de bu yolculukta beraber olduğum tüm dostlara sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
Selam ve dua ile...
Facebook Yorum
Yorum Yazın