Bu ülkede devlet ele geçirildi devletin omurgasını oluşturan milletin ruhunun düşmanları tarafından.
Azgın bir azınlık, makul çoğunluğa hükmediyor her alanda iki asırdır.
Türkiye, gücünü Tanzimat’la birlikte kaybetmeye başladı; Meşrûtiyetlerle birlikte güçten kuvvetten düştü; yönünü kaybetti. Cumhuriyet’le birlikte İslâmî yönünü ve yörüngesini terketti; “at”tan düştü, tarihten sürüldü, yolunu şaşırdı, yörüngesini kaybetti, tarih yapan bir aktörden tarihte tatil yapan bir figürana, Batı tarihinin bir soytarısına dönüştü.
TÜRKİYE’NİN “BEKLENEN” OLDUĞUNU UNUTMA!
Önce kendi’niz olacaksınız; esaslı, köklü, dayanıklı ve asil bir özgüvenle yola koyulacaksınız; ki, ondan sonra “başka sular”a emin adımlarla açılabilmeniz, o “başka sular”da boğulmadan yüzebilmeniz ve yepyeni sinerjiler oluşturabilmeniz imkân dâhiline girebilsin.
Onun için sabırla çilemizi dolduracağız… Sabırla, fikir, oluş ve varoluş çilesi ile diktiğimiz ve dikmeye devam edeceğimiz hakikat ağacının meyveye durmasını, leziz ürünler vermesini ve insanlığı hakikat medeniyetiyle buluşturmasını gerçeğe dönüştürme cehdi ile nefes alıp vereceğiz ve takdir-i ilâhînin sonucunu beklemeye koyulacağız…
İnsanlığın önünü açacak hakikat medeniyeti yolculuğunun bayraktarlığını bir kez daha biz yapacağız.
Türkiye’nin her bakımdan bağlandığı Batı’ya bağımlılıktan bir şekilde kurtulmaya başlaması, Washington’a, Londra’ya, Brüksel’e meydan okuması, istiklal mücadelemizde önemli kilometre taşlarıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarla Afrika Açılımı üzerinde durması, bunu kalıcı, köklü bir stratejiye dönüştürme çabası, bu açıdan önemlidir. Türkiye’nin kabına sığmayan tarihî yükünü ve yükümlülüğünü yerine getirme sorumluluğunun bir göstergesidir bu. Türkiye’nin Türkiye’den ibaret olmadığının, Türkiye’nin -ama tarihî medeniyet iddialarını kuşanan bir Türkiye’nin- “beklenen” olduğunun işaretidir. Emperyalistlere meydan okunmasıdır aynı zamanda.
SABIRLA FİKİR VE OLUŞ ÇİLESİNİ BÜYÜTMEK…
Elbette daha işin başında bile değiliz. Elbette sadece siyasete endeksleyerek böyle bir yolculuk gerçekleştirilemez aslâ! Önce fikir, eğitim, kültür, sanatta hakikat medeniyetini yeşertecek sahih, arı duru, tertemiz, diriltici hakikat tohumları ekeceğiz, bu tohumları ekecek öncü kuşakları yetiştireceğiz… Sonrası bizim elimizde değil. Sonrası Rabbimizin takdirine bağlı. Biz vazifemizi yapacağız, takdiri Rabbimize bırakacağız.
Hem vazifemizi yapmıyoruz hem de zafere odaklanıyoruz iki asırdır. Zafere odaklanmakla zafere ulaşılmaz, uçuruma yuvarlanılır: Zafere odaklanırsanız, bir süre sonra zafere giden her yol mübahtır Makyavelizm ruhsuzluğuna yenik düşmeniz kaçınılmazlaşır.
Aslolan zafere değil sabra, yola, yolun çilesine odaklanmak ve Haktan, bizi yoldan çıkarmaması için duaya durmaktır.
Allah (cc), sabredenlerle beraberdir.
Sabrın sonu, zaferdir.
Zafer nedir, peki?
Zamana direnmek, Mabed’i beklemek, kaleyi aslâ terketmemek ve hakikat kulesi’ni dikmektir, bekleneni beklemekten aslâ vazgeçmemektir...
Sabır zaferdir. Sabredenler, sabırla fikir ve oluş çilesi çekenler, ekilen tohumların kökleşmesini, meyve vermesini görürler, Allah’ın vaadi gerçekleşir, sabır meyvesini verir, beklenen ufukta görünür...
Beklenen’in meyve vermesi çilesini çeken ve bedelini ödeyen öncü kuşakların muhkem duruşlarımın yılmaz gayretlerinin eseridir.
ANCAK KÖKLERİN İZİNİ SÜREBİLEN ÖNCÜ KUŞAKLAR BİZİ GÖKLERE ULAŞTIRABİLİRLER…
Öncü kuşaklar, hakikatin izini sürmeye odaklanırlar. Arı, duru, saf, su katılmamış hâline, hakikatin öz hâline, özsuyuna ulaşmaya odaklanırlar iz sürme yolculuklarında. Işık kök’ten fışkırır. Bir yol feneri işlevi görür Ve iz’in izini sürmeyi kolaylaştırır.
Öncü kuşakları olmayan toplumların geleceği karanlıktır; emin adımlarla yürüyecekleri herkese güven verebilecek bir gelecekleri, gelecek tasavvurları yoktur.
Eğer bir toplum geleceğinden az çok emin değilse, geleceğe emin adımlarla yürümekten mahrumsa, o toplumun ya geçmişi, ben idraki veya kendilik tasavvuru yoktur ya da kökleri, ruhu kurutulmuş, hafızasızlaştırılmış, böylelikle celladına âşık edilmiştir.
10 senemiz 100 seneye bedel olacak. 100 senede yapılamayanı 10 senede yapacağız. 50-60 senede yapılamayanı 5-6 senede yapacağız ki, geleceğimizi kurma özgüveni ve iradesi geliştirebilelim.
Böyle…
Vesselâm.
Facebook Yorum
Yorum Yazın