Türkiye’nin önündeki en büyük takoz, ülkesine, değerlerine, ruhköklerine yabancılaşan aydını. Bu ülkenin aydınında gözlenen, epistemik körleşmeye ve köleleşmeye dönüşen entelektüel cehalet bizi mahvedecek. Ne kendini, ne de dünyayı tanıyamayacak kadar celladına âşık tasmalı çekirge bu. Ama burnundan kıl aldırmayacak kadar kibri tavan yapmış durumda. Bir kendi bile yok, celladına tapıyor ama kibri millete, milletin değerlerine karşı tavan yapıyor!
KARAKTER SUİKASTI YAPAN OPERASYONEL MEDYALARI ŞİDDETLE KINIYORUM
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali üzerine yazdığım önceki yazımda asıl hedefin -orta ve uzun vadede- Türkiye olduğunu söyledim. Türkiye’nin Akdeniz’den kuşatıldığını, Karadeniz’den de kuşatılabileceğini, Rusya’nın Ukrayna saldırısının uzun vadede hedeflerinden birinin Türkiye’nin kuşatılması ve durdurulması olduğunu yazdım.
Kızılca kıyamet koptu. Ne komploculuğumuz kaldı, ne de ezberciliğimiz! Hâlbuki ben ezber bozan bir adamım. Bu yazıda o ezber bozan yazılardan biri olacak -sabırla okuyabilirseniz.
Okuduklarını anlamaktan yoksun hastalıklı, marazî, beyin özürlü ve saplantılı tipler, operasyon aracı olarak kullanılan bazı fondaş sosyal mecralarının da kışkırtmalarıyla okumadıkları bir yazıdan ötürü inanılmaz hakaretler ve küfürler savurdular!
Seviye çok düştü! Sadece Yeni Şafak’ta yazıyor olmak, küfür etmenin, yazdığım bir yazıyı okumadan bana hakaret etmenin bir gerekçesi olarak görülebiliyor!
Entelektüel melekeleri dumura uğratan, karşılıklı iletişimi, etkileşimi, beslenmeyi yerle bir eden ürpertici bir sığlaşma, bağnazlaşma ve yobazlaşma biçimidir bu. Burada bütün tarafları yüksek sesle uyarıyorum: Bazı sosyal medya hesapları, mecraları, fondaşı ile yandaşı ile kör ve bağnaz taraftarlar ve ürpertici akıl tutulması biçimleri üretiyor yalnızca.
Özellikle operasyonel olarak kullanılan bu tür medyaları yazdığımız yazıları karakter suikastı yapacak şekilde ve takipçilerin yığınla sahte hesap üzerinden sadece hakaretler ve küfürler savurmasını sağlayacak bir dille sundukları için nefretle kınıyorum.
Söylenen değerli sözler de gürültüye kurban gidiyor! Memlekette hukuk filan da başından beri sorunlu olduğu için bu tür tipler ve güruhlar çok rahat bir şekilde her yerde ve her ortamda çok rahatça karakter suikastı yapabiliyorlar.
TÜRKİYE, DOSTUNU, DÜŞMANINI TANIMAYAN ACINASI BİR ÜLKE
Türkiye, dostunu düşmanını tanımayan, tanıyamayan ender ülkelerinden biri. Dostumuz kim, düşmanımız kim, bilmiyoruz. Hatta o kadar romantik takılıyoruz ki, dosttan düşmandan söz eden kişilere suratımızı asıyoruz hemencecik.
Yarınki yazıda siyaset teorisinde dost-düşman ayırımı üzerinden çığır açıcı fikirler geliştiren cins Alman düşünürü Carl Schmitt’ten yola çıkarak bu dost-düşman meselesini mercek altına alacağım.
Ülkeler arasındaki ilişkiler senin benim müdahil olmadığımız derin tarihî anlaşmazlıklara, dostluklara veya düşmanlıklara şahitlik etmiş olabilir. O yüzden devletler arasındaki ilişkilerde uzun vadeli hesapları daha belirleyici olabilir.
İşte tam burada Rusya’nın da, Batı ittifakının da bizim düşmanımız olduğunu bilemezsek, ilişkilerimizi sağlam temeller üzerine bina edemez, sağlıklı ilişkiler geçiştiremeyiz.
Tarihe dikkatle baktığımız zaman ve bu tarihin izdüşümü olarak kurduğumuz o dostane ilişkilere ve yaptığımız anlaşmalara rağmen Avrupa’nın bizim düşmanımız olduğunu göreceğiz; Rusya’nın da, Amerika’nın da.
Avrupa’yı, Amerika’yı ve Rusya’yı düşman belleyen biz değiliz. Onlar bizi düşman belliyorlar, düşman olarak görüyorlar ve bütün ilişkilerini ona göre kuruyorlar bizimle.
İslam medeniyetinin bin yıldır en güçlü temsilcisi olan ama son iki asırdır köklü bir medeniyet krizi yaşayan Türkiye, bu medeniyet köklerini yüzyıllık Batılılaşma / laikleşme sürecinde ne kadar inkâr etmeye kalkışırsa kalkışsın, Avrupa için de, Amerika için de, Rusya için de hâlâ İslâm medeniyetinin en güçlü temsilcisi ülkedir ve Türkiye’nin yeniden büyük bir tarihî yolculuğa çıkabilmesinin yegâne makul şartının İslâm medeniyetinin en güçlü temsilcisi olarak kendini görmesinden ve ona göre hareket etmesinden geçtiğini bizden daha iyi biliyor.
BATILILAR DA, RUSLAR DA TÜRKİYE’Yİ DÜŞMAN OLARAK GÖRÜYOR!
Adamlar bizi düşman bekledikleri için bütün darbeleri yapmadılar mı bu ülkede?
Biz kabul etsek de etmesek de, Batılılar da, Ruslar da bizi Osmanlı’nın devamı ve herkese hayat hakkı tanıyan aşılamamış en güçlü medeniyet fikri ve tecrübesi olan Osmanlı ruhu üzerinden üretilecek İslâm medeniyetinin yenilenmesi görevinin Türkiye’ye ait olduğunu çok iyi biliyorlar.
Türkiye’nin hem tarih yapması hem de varlığını sürdürebilmesi, yeniden medeniyet iddialarını Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Arap dünyasından Afrika’ya kadar hayata geçirmesi ile mümkündür. Medeniyet iddialarını yitiren bir Türkiye, tam bir asırdır olduğu gibi tarihi yapan, tarihi önüne katıp sürükleyen bir aktör değil, başkalarının yaptığı tarihte tatil yapan ve oraya buraya sürüklenen bir figüran olarak kalacak ve zamanla yok olmaktan kurtulamayacaktır.
Bu analizleri Batılılar, Ruslar yapıyor ve Türkiye’yi dost değil düşman olarak görüyorlar; bizimle ilişkilerini bu tarihsel perspektif çerçevesinde kurguluyor ve sürdürüyorlar. Batılılar da, Ruslar da, Türkiye’nin, onların asırlık oyunlarını bozan ve diz çöktürülmesi gereken tarihî bir oyun kurucu olduğunu bizden de çok iyi biliyorlar ve bizi ebedî düşmanları olarak görüyorlar.
Eğer biz de dünya tarihinin akışına tam bin yıl yön ve şekil veren güçlü, köklü ve yeniden icat edilmeyi bekleyen medeniyet tecrübesine ve vizyonuna dayanan bu derinlikli tarihsel perspektif çerçevesini ıskalar da dostumuzu düşmanımızı bilemezsek, başımıza ne geleceğini de aslâ bilemeyiz.
Düşmanını bilemeyen, dostunu da bilemez, kendini de. Ve yok olmaktan kurtulamaz.
Vesselâm.
Facebook Yorum
Yorum Yazın