Ekonomi konusunda yazıp yazmamayı epey düşündüm ve yazmaya karar verdim. İşin uzmanı değiliz fakat bu ülkede işletme sahibiyseniz biraz da olsa ekonomiden anlıyorsunuz. Burası Türkiye 10 yıl bile geçmeden mutlak bir kriz yaşarız. Az çok ekonomi bilmezseniz işletmenizi ayakta tutabilme imkanınız olur mu?
İktisat dediğimiz bilim adı üstünde “Olan imkanları olabildiğince yerli yerinde kullanmaktır.” Ve tabii ki gelir gider dengenizi sağlamaktır. Yani bir aile, bir işletme ya da bir devlet geliri giderinden düşük ise bir gün mutlaka duvara toslayacaktır.
Geliriniz giderinizden düşük ise gelirinizi yükseltip dengeyi sağlamalısınız. Şayet gelirinizi yükseltemiyorsanız giderinizi düşürüp yani tasarruf edip dengeyi sağlamalısınız. İkisini de yapamıyorsanız ya mülk satarak ya da borçlanarak mevcudiyetinizi sürdürürsünüz. Ve fakat ikisinin de sonu bir gün mutlaka hüsranla biter.
Örnek mi? İşte Türkiye. Keşke bu makas on yıl önce değiştirilseydi.
Hatırlayalım eski Ekonomi Bakanı Sayın Babacan hep “Sürdürülebilir borçlanma,” der övünürdü. Bugün siyasi partisi olan sayın Babacan’ın ülkenin kurtuluşuna dair en önemli söylemlerinden biri yine borç bulmak ve sürdürülebilir borçlanmak.
Peki Türkiye’de durum ne? Neden bunları yaşıyoruz? Hatırlayalım 2001 Krizi sonrası ülkeyi teslim ettiğimiz Sayın Kemal Derviş’in politikalarının önemli iki ayağı vardı. Birincisi tarımda doğrudan gelir desteği ve ikincisi de düşük kur politikası ile ithalata dayalı büyüme.
Tarım üreticisine “Tarlanı ekmezsen dönüm başı para vereceğiz,” dediler. Bunu Dünya Bankası finanse etti. İthalatta ise TSE standardı şartını kaldırdılar tabiri caizse ülkemizi kalitesiz fakat ucuz ithal mal cennetine çevirdiler.
Büyüme dediğiniz şey her yönüyle makbul bir şey değil ki, borcun artması da büyümeden sayılıyor. Esas olan üretimin, istihdamın ve ihracatın artmasıyla büyümektir. Bugün makas değiştirerek düşünülen de bu, yani yatırım yapılması, istihdamın ve ihracatın artması. Ve fakat bu değişimden sonuç alınabilecek mi? Bunu zaman gösterecek.
Peki sermaye sahibi neden yatırım yapar? Tabii ki para kazanmak için yatırım yapar. Sermaye sahibi parasını üretime neden yatırır? Faizin düşük olması, altının ve dövizin artışının üretimden kazanacağından düşük kalması durumunda parasını üretime yatırır.
“Türkiye ekonomide makas değiştiriyor,” denilip üretim ekonomisine geçiliyor ve Merkez Bankası politika faizini düşürüyor fakat bankalar buna ayak uydurup faiz oranlarında indirime gitmiyor ve böyle olunca tabidir ki altın ve dövizde çok ciddi artışlar oluyor.
Görüntü itibariyle faiz indirmek emir ile olmuş durumda. Yani faiz indirimi emir ile değil iklim ile olması gerekiyor. Şu an faiz indirme iklimi oluşmadığı için sermaye borsa, altın ve dövize kayıyor. Dövizin artması da doğal olarak her ürünün fahiş fiyat artışına sebebiyet veriyor.
Yani “Attığımız taş ürküttüğü kurbağaya değdi mi?” Bunun cevabını en azından şimdilik kimse bilemiyor. Muhalefet “Battık gittik,” diyor, Cumhur İttifakı da “Üç beş aya iyileşmeyi göreceğiz,” diyor. Bunu tabii ki zaman gösterecek, ölmezsek biz de göreceğiz.
Bilinen bir şey var o da “Aç kalan insan dinini ve ahlakını tüketir.” Bunun yaşanmaması için gelir durumu düşük olan insanların alım gücü iyileştirilmelidir. Öncelikle asgari ücrete makul bir artış yapılmalıdır fakat işverenin durumu da göz ardı edilmemelidir. KOBİ’lere olabildiğince destek olunmalıdır. Aksi takdirde işverenler zor durumda kalacaktır ki böyle bir durum işsizliğin çok yüksek olduğu ülkemizde daha büyük risk teşkil edecektir...
Facebook Yorum
Yorum Yazın