Reklamı Geç
SATILIK HABER SİTESİ
YUSUF KAPLAN

YUSUF KAPLAN

Mail: [email protected]

Eşyanın tasallutundan kurtulmak ve eşyaya tasarrufta bulunmak...

Çocuk cinayetleri aldı başını gidiyor. Birinin acısını dindirmeden bir diğeri patlak veriyor. Bu meselenin Türkiye’yi kaosa sürükleyip yönetilemez hâle getirme kaygısıyla gerçekleştirilen organize bir eylem olup olmadığı meselesi bütün yönleriyle araştırılmalı.Bendeniz bugünkü yazında bu yaşadığımız sosyo-kültürel cinayetlerin felsefî arkaplanları üzerinde kafa patlatmak istiyorum. 

ÇAĞDAŞ İNSAN VE EŞYANIN TASALLUTU 

Bu toplum, ekmek için yaşamadı Müslüman olduğumuz zamandan bu yana. Bu toplum hakikat için yaşadı, Hakk’ın hakikati için. Hakk’ın hakikatinin tahakkuk etmesi için.

Hakk’ın hakikati ne, peki?

Halkın sulh ü salah’ı, adl ü felâh’ı ve inşirahını temin eden mânâ haritası.

Bu mânâ haritası, halkın sulh ü salah’ının da, adl ü felahının ve inşirahının da yegâne kaynağı. İnsanlığın susuzluğunu gideren ilâhî bir pınar. Kana kana içilen, kutlu, lezzetli, aşı yapan ezelî ve ebedî bir kaynak.

Bu kaynak kuruduğu zaman, insan yeşermez orada. Yürek insanı, fetih insanı, gönül insanı yeşermez o çorak iklimde; gök ekini tohum köksalamaz o kaynağı kurumuş toprakta.

İnsan olmanın tek şartının maddenin tasallutundan kurtularak maddeye tasarrufta bulunmaktan geçtiğini hatırlatıyorum çağın ağları, bağları ve ruhsuz dünyası tarafından esir alınan ağ’daş insana.

Çağdaş insan, maddenin, nefsinin, medyatik ayartıların ve hazların tasallutu altında yaşadığı için hayat mânâsını yitirdi; mânâsız, ruhsuz bir madde hapishanesinin tasallutunda köle ama zihni felç, kalbi gör, ruhu ölü olduğu için idrak edemiyor, göremiyor ve fark edemiyor bile bunu; bu manevî yıkımı, mânâyı yok eden madde saldırısını; maddenin insanın zihnini felç eden, kalbini körleştiren, ruhunu çölleştiren tasallutunu. 

MÜSLİM, MÜ’MİN, MUHSİN: EŞYAYA TASARRUFTA BULUNMA YOLCULUĞU... 

Mânâ ile manevî kelimeleri aynı köktendir ve aynı yöne yöneltir insanı: Hakk’a; Hakk’ın hakikatine; insanın madenin tasallutundan kurtulup hayata, eşyaya, maddeye tasarrufta bulunmasını mümkün kılan; insan yeşerten, insanın beşerliği aşarak eşyanın mânâsına nüfûz etmesini mümkün kılan kulluk makamına ulaşma çileli ama lezzetli yolculuğuna...

Bir köle tipolojisi var, bir de kul.

Köle, araçların, hazlarının, ayartıların güdümünde ve tasallutu altında olduğu için köledir.

Kul ise, araçlara, hazlarına, ayartılarına yenik düşmeyen, teslim olmayan aksine sadece Hakk’ın önünde boyun eğdiği için eşyaya tasarrufta bulunan ve hepsini teslim alan kendini aşabilen bir şahsiyettir; kemâl merdivenlerini adım adım tırmanabilen, derece derece müslim, mü’min ve muhsin süreçlerinden geçen, çağrısı çağını aşan, çağları kuşatan, kucaklayan, zamana ve mekâna tasarrufta bulunma, şekil verme, ruh üfleme istidatlarıyla donatılmış kendini bilen, kendini bulan ve kendi olan çilekeş hakikat yolcusu.

Çağdaş insan köledir. Eşyanın, maddenin ve nefsinin kölesi. En çok da nefsinin kölesi olduğu için, eşyaya, maddeye kul köle olabiliyor kolaylıkla. Nefsinin kölesi olduğu için nefessiz, ses’siz. Maddenin tasallutuna maruz. Hayatının bir mânâsı yok. Sadece hayvanî özellikleriyle yaşayan, yiyen, içen, çiftleşen insan olamayan hayvân-ı beşer.

Hakkıyla inanan, inancının gereğini her hâl ve şartta yerine getirmekten geri durmayan Müslim kişi ise, kuldur. Kul’un zihni, mânâyı görme; kalbi manevî olana açılma, ruhu ötelere kanat çırpma istidatlarıyla donatılır. Manevî dünyası zengin olduğu için, dünyaya nüfûz etme, eşyaya tasarrufta bulunma, nefsini kontrol altına alma melekleri gelişir adım adım...

Müslim, kul olarak Hakk’a teslim olmuş; nefsinin, maddenin, eşyanın tasallutundan kurtulmasını sağlayacak adımı atmıştır. O yüzden aklı devrededir, zihni işler, olanı biteni bilir, fehmeder, fikreder. İradesi, iyi ile kötü arasındaki farkı farkeder, idrak eder ve tercih yapacak adımı atar.

Kulluğun sonraki aşaması mü’minlik aşamasıdır.

Mü’min’in kalbi vardır. Zikreder. Leziz bir manevî dünya inşa eder. Kendini bilmekle yetinmez, kendini bulur, kendi hakikatine erer.

Dünyanın, maddenin, eşyanın mânâsına nüfûz eder.

Mü’min, eşyanın tasallutundan kurtulur.

Kulluğun zirve aşaması, muhsin şahsiyetiyle tebellür eder. Muhsin, dünyayı, eşyayı, maddeyi teslim alır, avucunun içine alır; dünyaya, eşyaya, maddeye tasarrufta bulunur ve böylelikle eşyanın, maddenin, dünyanın ötesine geçer, görünmeyen hakikatleri seyreder, sadece güzellikleri değil güzelliklerin güzelliklerini de temâşâ eder. Kendinden geçer, hakikate erer, hakikatin kendisi olur; mânânın beşerin alelade dünyasından insan katına, insanı da emanet şuuruna sahip eşref-i mahlûkât katına yükselten fevkalede dünyasına ulaşır, eşyaya hükmeder

Eşyaya, maddeye, dünyaya, oluşlar âlimindeki her şeye Hakk nazarıyla bakan insanlar kuru bir manzara görmezler, bir bütün olarak yalnızca insanın Allah’ın bütün isim ve sıfatlarının mazhârgahı olduğu şuuruna varan Muhsin şahsiyeti, Hakk’ın hakikatinin bütün eşyaya, maddeye, zamana ve mekâna nasıl ruh kattığını gözler önüne seren mânâ âlemini seyre dalar, eşyaya, maddeye ve nefsine derinlemesine, bütün enlemlerde ve boylamlarda tasarrufta bulunur, manevî hazinelerden tattırır insana ve varlığa...

Ülkede çocuk cinayetlerinin zıvanadan çıkacak boyutlar kazandığı bir kaos ortamında sırası mı bunları yazmanın?

Tam sırası. Sırası; çünkü eşyaya tasarrufta bulanacak insânî olgunluğa ulaşamadığımız; madde ile mânâ âlemi arasındaki irtibatı kuramadığımız; her şeyi birbirinden kopuk, ruhsuz bir nesne olarak algıladığımız, insanı bile ruhsuz bir robota dönüştürdüğümüz bir zaman diliminde; bu yıkıcı, nihilist ontolojik şiddet mevsiminde; eşyanın tasallutundan nasıl kurtulacağımız; eşyaya, maddeye, dünyaya, zamana nasıl derinlemesine nüfûz ederek tasarrufta bulunabileceğimiz meselesi üzerinde tefekküre dalmanın, kafa patlatmanın tam sırası aksine.

Vesselâm

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar