“Ülkemizi iyi yönetemeyip sizlere bunları yaşattığımız için bizlere hakkınızı helal edin.” diyoruz ama neden etsinler ki? Acaba onlar haklarını helal etseler bile Allah C.C. Bizleri affeder mi?
Bu yazı bir ‘gerçekler acıtır’ yazısıdır. Bu yazı bir vicdan muhasebesidir. Bu yazı bir tarih sorgulamasıdır. Bu yazı aydın geçinenlerin ve siyasetçilerin vurdumduymaz durumunu ortaya koyma yazısıdır fakat bu yazının siyasi ya da ideolojik bir yanı yoktur.
Osmanlı son birkaç yüz yıl kötü yönetildiği için işgale uğramış, çok şükür ki bir avuç vatanseverin gayretleriyle en azından bugünkü hudutlar kurtarılmış ve 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edilmiş.
Türkiye, her tarafı ateş çemberiyken 2. Dünya savaşına girmeme başarısı göstermiş fakat galip devletler tarafından dünya yeni bir nizama sokulunca yeni ve farklı bir yola girmiş.
Bugün Cumhuriyetin 100. Yılını kutluyoruz. Bize göre yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından iyi bir konumda olduğumuz aşikar. Geçmişi saymasak bile 100 yıllık bir devletiz. 100 yıllık devletin vatandaşını getirdiği duruma dikkat çekmek istiyoruz.
Şunu belirtelim “İstisnalar kaideyi bozmaz, dünyanın en gelişmiş ülkesinde bile fakirler var. Dünyanın en zengin ülkesinde bile sokakta yaşayanlar var.” diyenler olacaktır. Evet bunlar doğru ve dünyayı sömüren zihniyet bundan hiç gocunmuyor fakat bizler Müslümanız ve kitabımızda sömürge yok. Dolayısıyla bizler insanlarımız için her şeyin en iyisini istiyoruz ve bu duruma üzülüyoruz.
Bu köşeyi yazmama sebep olan bir şey yaşadım. O an ne yapacağımı bilemedim. Anlık bir meselede gelgitler yaşadım fakat hiçbir şey yapmadığım için çok pişman oldum. Vicdanım rahatsız oldu, kendime çok kızdım, çok üzüldüm.
Ne mi oldu? Akşam iş çıkışı eve giderken liman kavşağı ışıklarında kırmızı ışıkta durdum. Bir süre sonra 60- 70 yaşlarında bir kadın, büyük bir çuvala asıla asıla sürükleyerek önümüzden geçti.
Bir an yardım etmek, para vermek istedim. Sonra “Yeşil yanar mı? Para versem alır mı?” diye aklımdan geçirdim. Daha önce kağıt toplayan yaşlı bir kadına uygun bir lisanla para vermek istemiş fakat kadın tarafından “Ben dilenci değilim.” diye terslenmiştim.
Bu karmaşık duygular içindeyken yeşil yandı ve aracı sürdüm gittim. Gittim ama içime bir acı çöktü. Bu kadın benim önüme belki de Allah tarafından gönderildi ve ben hiçbir şey yapmadım ya da yapamadım. Kadının kim bilir ne zoru vardır? Kadın kim bilir ne sıkıntılar yaşıyordur?
Rahmetli Erbakan Hocamın 54. Hükümetin ilk Bakanlar Kurulu Toplantısında söylediği “Fakirine fukarasına bakmayan toplumların Allah önünü açar mı?” sözleri aklıma geldi.
Şu an devlet gücü nispetinde fakirine fukarasına bakıyor fakat ya ulaşamadıkları insanlar var ya da devletin desteği yetmiyor olacak ki bu kadıncağız, bu yaşta kağıt ve hurda topluyor.
Cumhurbaşkanının saraylarda yaşıyor olmasını normal sayıp kabul etsek bile bakanların gelişmiş ülke devlet başkanlarından bile fazla şatafatlı olması, valilere verilen dünyanın en lüks araçları, saltanat süren belediye başkanları, israftan sakınmayan yöneticiler ülkemizi zengin gibi gösterebilir fakat ekonomimiz bu durumdayken bunlar bize göre zenginlik değil israftır ve vicdan fakirliğidir!
Hz. Ömer’i arayanların kendileri Hz Ömer gibi olmadıkları için üzgünüz. Zor şartlarda yaşamak zorunda kalan insanımız bizleri affetsin. İyi, ahlaklı ve çalışkan nesiller yetiştiremediğimiz için bizleri affetsin. Adil bir düzen kuramadığımız için, hatta bir düzen kuramadığımız için bizleri affetsin.
Bizler de bizden öncekilerde durumumuzu sorgulamadık. Aydını sormadı ya da sustu, siyasetçisi çözüm bulmadı ya da “bana ne” dedi 3 maymunu oynadı. Bizlerden artık geçti fakat umarız gençlerimiz gereğini yapar da yeni ve adil bir düzen kurarlar. Hiç olmazsa bundan sonrası için ülkemizi olması gerektiği yere taşırlar.
Facebook Yorum
Yorum Yazın