Sabah sabah, 6284 yüzünden çok mağdur olduğunu, “çocuk” dahil her şeyinin elinden alındığını, intiharı düşünecek noktaya geldiğini söyleyen bir öğretmen aradı.
“Aman Hocam yapmayın, etmeyin, görüşelim, konuşalım!” dedim.
Hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Teselli etmeye çalıştım…
Hani, aile içinde ne oldu, ne bitti…
Kim ne kadar haklı, kim ne kadar haksız bilemiyorum ama…
İçime dokunuyor, insanlarımızın gözyaşları.
Öğretmenin Avukatı Mehmet Ali Gültekin imiş.
Onu aradım.
Öğretmenin durumunu sordum.
Durumlar berbat.
Psikolojiler berbat.
Avukat Mehmet Ali Gültekin, durumun ciddiyetine şu cümleleriyle dikkat çekiyor:
“O kadar vahim ki vaziyet… İntiharı düşünen, intihardan vazgeçirmek için uğraştığımız müvekkillerimiz var… Boşanma aşamasına gelmiş insanlarımızın çoğunun cidden psikolojik yardım almaları gerekiyor. Bu meseleler çözüme kavuşturulmadıkça sıkıntı büyüyor. Sizinle görüşen öğretmenimiz de gerçekten mağdur edilmiş bir insan. Çocuğu, evi, barkı, otomobili her şeyi elden giden bir insan… ”
Ortada çok ciddi sıkıntılar var.
“Beka” meselesi…
“Aile”yi yaşat ki Devlet yaşasın!”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Varoluşsal tehdit” diyerek vahametine dikkat çektiği “nüfus artış oranının çakılması” meselesi de, boşanma davalarıyla, boşanmalarla birebir alâkalı.
Aile Yılı münasebetiyle şu ana kadar ortaya konulan “palyatif çözümlerle” olmaz bu iş.
Anadolu Ailesi’ni tahrip eden bütün sıkıntıların üzerine gitmeye, dilimiz döndüğünce, kalemimiz yettiğince anlatmaya çalışıyoruz ama…
Daha da fazlasını yapmamız gerekiyor, mutlaka…
Üzerimize düşen çok büyük sorumluluklar var.
Bizler de, birileri gibi, “femi-fasist zihniyetli” baskı odaklarından çekinirsek ya da tembellik edersek olmaz.
İşimiz gücümüz bu.
AİLE meselesi…
Devam edelim:
Bir önceki yazımızda bugüne atıf vardı.
O bölümü buraya alalım:
“TÜİK Rakamları, Anadolu Ailesi’ndeki ‘çöküşe’ işaret ediyor.
İki hususta rekor kırmışız yine.
Birincisi:
2023 yılında 173 bin 342 olan boşanma sayısı, 2024’te 187 bin 343’e çıkmış.
İkincisi:
Anneye ya da babaya ‘verilen’ boşanmış aile çocuklarının sayısı 172 bin 361’den 186 bin 536’ya yükselmiş.
Bu ikisi rekor!
Üstelik, bu rakamlar gerçeği gözler önüne sermekten çok uzak.
Mahkemelerde sonuçlanmayı bekleyen onbinlerce boşanma davası var.
Birçok sıkıntılı durum da, mahkemelere intikal yolunda.
İnsanlarımız aynı evlerde birbirlerini yiyor maalesef!
Birçoklarının evlilikleri de kâğıt üzerinde sürüyor ama ayrı mekânlarda yaşıyorlar.
Sıkıntı görünen de büyük yani.
Bu durumda hepimizin ‘şikâyet’ etmenin ötesinde bir şeyler yapmamız gerekiyor.
Derdimiz, yapmak istediğimiz ‘mümkün olduğunca fazla yuvanın kurtulmasına’ vesile olmak.
Bu konuda bazı tekliflerimiz var.
Aileyi yaşat ki Devlet yaşasın!
Şikâyet etmekten ötesine git ki
Memleket’e bir hayrın dokunsun!”
Evet şikayetten ötesine geçmemiz gerekiyor.
Öncelikle bu “arabuluculuk” hemen hayata geçirilmeli.
“Para, pula” ilişkin mevzularda arabuluculuk var, AİLE Meselesi’nde yok!
Boşanma aşamasına gelmiş karı-kocaya “dava” aşamasından önce arabulucuya başvurmak mecburiyeti getirilmeli.
Bu konuda hazırlıklar var da, acele edilmeli.
Femifaşistlerin engelleme çabalarına itibar edilmemeli.
Arabuluculuk bizim toplumumuzda zaten var.
Birçok yuvanın kurtulmasına “arabulucu” aile fertlerinin gayretleri vesile olmuştur.
Son yıllarda aile bağları iyice zayıfladı.
Akrabalar arasındaki mesafeler de iyice açıldı.
Dolayısıyla, gençler birbirlerine girdiklerinde yapıcı müdahalelerde bulunacak akrabaların sayısı iyice azaldı.
“Amaaan bana ne, amaaan sana ne!” havası iyice yaygınlaştı.
Nesiller arasındaki irtibatta da sıkıntılar var malûm; yaşlılar ve gençler ayrı dilleri konuşuyor, ayrı yerlerde yaşıyorlar artık.
Bu durumda, iş gençlere kalıyor.
TÜİK verileri, 2024 yılındaki boşanmaların %33,7'sinin evliliğin ilk 5 yılında, %21,3'ünün ise 6-10 yılı içinde gerçekleştiğini gösteriyor.
Yuvaların çoğu ilk on yılda yıkılıyor yani, “gençlik başımda duman” durumları!
Gençlerimiz, akıllarını başlarına alana kadar iş işten geçmiyor oluyor maalesef.
Arabuluculuğun mecburiyet haline getirilmesi, birçok yuvanın kurtarılmasına vesile olabilir.
Yuvanın kurtarılması mümkün değilse, arabulucu aşamasında “anlaşmalı boşanma” yolu açılabilir.
Tarafların mutabık kalacakları protokolle iş çözülebilir.
Arabuluculuk müessesesi sonradan ortaya çıkabilecek sorunların baştan engellenmesini sağlayabilir.
Bu arabuluculuk işin boşanmayı düşünen karı-kocanın birer aile yakının da dâhil edilmesi çok iyi olur.
Yıkılması engellenen yuva sayısı biraz daha artar böylece.
Bu arabuluculuk meselesi üzerinde iyice durulmalı.
Yapılması gereken birçok iş var.
Mesela, sadece “bir iş yerinde çalışan kadınların” değil, ‘ev hanımlarının’ da teşvik edilmesi gerek.
Ev hanımlığının teşvik edilmesi, birçok sıkıntıyı önleyebilir.
“Ev hanımı” oranının fazla olduğu yerlerde, “boşanma” oran düşüyor.
“Femifaşist-kapitalist” paradigmanın esiri olanlar, “E, tabii ne yapsın kadıncağız gidecek yeri mi var?” filan derler ama…
İşin aslı öyle değil.
Nice, mutlu huzurlu ev hanımı tanıyorum.
Ev hanımlığı “ekonomik” bakımdan güçlü bir şekilde teşvik edilirse, birçok sıkıntı ortadan kalkar.
Bu konularda iddialıyım.
Üzerlerine gitmeye de kararlıyım.
Allah ömür verirse, Anadolu Ailesi’nin yanında olmaya devam edeceğim.
Facebook Yorum
Yorum Yazın