Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir olay meydana gelir, gözler CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na çevrilir, bakalım konuya nasıl tepki verecek diye. Kılıçdaroğlu’ndan Türkiye lehine bir açıklama gelmeyince de “Bu nasıl anamuhalefet, Atatürk’ün partisi, Cumhuriyet’in kurucusu, böyle olur mu?” diye feveranlar yükselir.
Türkiye’yi yönetme iddiasında olan bir siyasi partinin genel başkanı, “Bizim ne işimiz var Suriye’de, ne işimiz var Libya’da, Karabağ’da. Doğu Akdeniz’de Türk gemisine yapılan baskında Fransızlar haklıydı” der mi? Normalde demez, ama CHP’nin genel başkanı diyor.
Buna bir türlü anlam veremediğimiz için her seferinde şaşkınlığımızı dışa vuruyoruz, “Bu kadar da olmaz” diyoruz.
Peki, niye anlam veremiyoruz? Çünkü Türkiye’ye yönelik kötülüğün ilk düğmesinin ne zaman iliklendiğini ve ne olduğunu bilmiyoruz. Bu yüzden peş peşe yanlışlar yapıyoruz.
Son 10 yıldır Türkiye’ye karşı başlatılan küresel kötülük hareketinin ilk düğmesi Kemal Kılıçdaroğlu’dur. 2010’da Deniz Baykal’la kurulan kaset kumpası ile kötülüğün ilk düğmesi iliklendi.
Gezi kalkışması, kötülüğün ikinci, 17-25 Aralık üçüncü, 15 Temmuz kötülüğün 4. düğmesidir. Küresel Türkiye düşmanları, ülkemize yönelik kötülük düğmelerini iliklemeye devam ediyor. Hiç vazgeçmeyecekler.
Aynı yanlışı iki gündür Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Katarlı gençler Türkiye’de bedava tıp eğitimi alacaklar” yalanı üzerinde sürdürüyoruz. “Efendim haber yapan T24 haber sitesi özür dilemiş, eyyy Kılıçdaroğlu sen de özür dile.” Bu kadar saflık gerçekten fazla.
Kemal Kılıçdaroğlu niye özür dilesin, Kılıçdaroğlu’nu genel başkan yapan mihraklarla, bu yalanı söyleyen mihraklar aynı. Kemal
Kılıçdaroğlu’dan nasıl böyle bir şey bekleyebilirsiniz?
Katar meselesini birkaç kez yazdım, tekrar tekrar yazmakta söylemekte yarar var. İşin özü orada, oradaki ayrıntıyı kaçırırsak, yaşananları anlayamayız, Kılıçdaroğlu’nun niçin yalanda ısrar ettiğini çözemeyiz.
2010 yılında Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına getirenlerin husumetleri sadece Deniz Baykal’a değildi. Türk siyasetini yeniden dizayn etmek istiyorlardı. Türkiye’yi yeniden 2. Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan dünya düzenine kul yapmak istiyorlardı. Önce CHP’den başladılar, olayların silsilesine baktığımızda MHP ile devam ettiler, sonra da iktidar partisi AK Parti ile altın vuruş yapacaklardı.
Ama Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti beklediklerinden dirençli çıktı. İçerdeki işbirlikçilerine rağmen, 7 Şubat MİT krizi ile başlattıkları operasyonlarda bir türlü netice alamadılar. Saldırılar Gezi, 17-25, 15 Temmuz, 2018 Ağustos’ta finansal terör şeklinde devam etti. Günümüzde de farklı şekillerde sürüyor.
Fetullahçı terör örgütünün üst aklı CIA uzantısı, kaos ve darbe zemini oluşturma uzmanı Enver Altaylı’nın hüküm giydiği iddianamede, kötülük senaryosunun tamamı var. Biz ne yaptık, Altaylı’yı yakaladık, hakkında iddianame hazırladık, mahkemelerimiz yargıladı ve Altaylı’yı cezasını çekmesi için cezaevine gönderdik.
İyi de Altaylı’nın iddianamesinde de yer alan senaryo ne oldu, bitti mi? Öyle bir senaryo var olduğuna göre ve o senaryo ABD’de yazıldığına göre, siz Enver Altaylı’yı hapse atınca, senaryo buhar mı oluyor, o senaryonun başka oyuncuları yok mu, senaryonun tek oyuncusu Altaylı mıydı?
Neydi senaryo? Türkiye’de bütün muhalifler bir araya gelecek, halk sokağa dökülecek. Halkın sokağa dökülmesi tek başına bir anlam ifade etmiyor, halkın cebine dokunmak için ekonomik kriz çıkarılacak, Almanya’nın bu konuda çalışması varmış, Suudi Arabistan ve Katar’dan para akışı durdurulacak.
Evet, senaryo bu. Ne zaman yazılmış senaryo; 2017 Ağustos’ta. Şimdi soruyorum: Yukarıdaki senaryoda yer alan hususların hangisi hayata geçmemiş… Sadece Katar.
Enver Altaylı içeride, senaryosu sahnede. Biz de saf saf Kemal Kılıçdaroğlu’dan Katar konusunda söylediği yalanlar için özür dilemesini bekliyoruz. ‘Katarlı gençler haberi’, yazanı ve yayınlayanı tarafından yalanlanmasına rağmen Kılıçdaroğlu ne yaptı, yalanını katmerli bir şekilde sürdürdü.
Üstelik hiçbir tereddüde mahal vermeyecek şekilde yalanını sürdürdü. “Yarın üniversiteler açıldığında Katar’dan tıp fakültesine öğrenciler gelmezse benim yalanım ortaya çıkar” diye bir çekincesi de yok Kılıçdaroğlu’nun… Çünkü o, kendisine bu senaryoda verilen rolü oynuyor.
Facebook Yorum
Yorum Yazın