Bizim bir dünyamız var mı? Kendi dünyamızda mı yaşıyoruz yoksa başkalarının dünyasında oraya buraya sürüklenmekten başka bir şey yapamıyor muyuz?
İnsan, kelimelerle konuşur, kavramlarla düşünür, ruh’la tarih yapar.
Dünyası olan, kendi dünyalarında yaşayan toplumların, yeni dünyalar kurmalarını sağlayan, yeni durumları anlamalarına ve yorumlamalarına imkân tanıyan güçlü, köklü ve yaşayan kavramları vardır: Yaşayan ve yaşatan… Yarattıkça ruh sunan…
Biz kendi dünyamızda yaşamadığımız, gökkubbemiz çöktüğü için, hem bize ait kavramlarımız yok hem de kavram kargaşası tavan yapmış, zihnimiz çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş durumda.
TÜRKİYE’DE ENTELEKTÜEL YOKTUR, “LİTERATİ” VARDIR!
O yüzden Türkiye’de kavramları yerli yerinde kullanabilen “aydın” sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır! Azdır çünkü Türkiye’de entelektüel (= eleştirel melekleri gelişkin kişi) anlamında “aydın” yoktur.
Ne vardır peki? Mebzul miktarda “literati” vardır yalnızca. Okumuş yazmışlar yani. Düşünme melekeleri dumura uğrayan, okuduklarını anlamakta ve yorumlamakta zorlanan, sadece papağan gibi, -üstelik de berbat bir şekilde!- taklit eden karikatür tipler!
O yüzden her şeyi dışarıdan ithal olduğu için, kendisine gelene kadar epey değişim, dönüşüm geçirir her şey, kavramların içi iyice boşalır, paçavraya döner bütün kavramlar kaçınılmaz olarak.
Sözgelişi modernite ile modernizm kavramlarını aynı anlamda kullanır Türk literatisi hiç düşünmeden.
Modernizm’in modernite’ye bir başkaldırı olduğunu bilmez. Modernitenin vaatlerini gerçekleştirememesine karşı -elbette ki modern’in içinde/n başlatılan- bir başkaldırı hareketi olduğundan bîhaberdir! O yüzden “modernizm ve din” diye başlar atıp tutmaya…
Bütün kesimlerde görülen ama özellikle muhafazakâr İslâmî kesimlerde gözlenen literati örneğidir bu.
LAİKLİĞİ DİN KATINA YÜKSELTMEK!
Yine bu yüzden genellikle seküler dünya görüşünü benimseyen ortalama Türk literatisinin gözünde bütün dinler, hayatın bir bölmesine aittir, din hayata müdahale etmeyen, aslâ edemeyecek olan bireysel bir inanç meselesidir. Üçüncü sınıf bir seküler / oryantalist kafa var karşımızda burada.
Ona göre laiklik her şeydir. Laiklik dini sınırlar, dinin dünyaya müdahale etmesine izin vermez.
Nedir bu, peki?
Laikliği din katına yükseltmektir. Din, hayatın her alanına müdahale eder. Laikliğin hem hayatın her alanına müdahale etmesi hem de dinin hareket alanını sınırlaması ve belirlemesi laikliğin din katına yükseltilmesi demektir.
Ernest Gellner tam da bu tespiti yapmıştır “Türkiye’de laiklik din katına yükseltilmiştir” derken.
Ernest Gellner kimdir? Çağımızın, değeri hakkıyla bilinmeyen cins kafalarından biridir. Modern düşünce, toplum, din felsefesi ve antropolojisi alanlarında zihin açıcı çalışmalar ortaya koymuş, “Muslim Society” başlıklı nefis bir Müslüman Toplumlar antropolojisi yapmış bir düşünürdür. Dünyanın en iyi ekonomi-politik okullarından biri (belki de birincisi) olan LSE’nin (London School of Economics) direktörlüğünü yapmış cins bir adamdır. Hem siyaset felsefesi hem din felsefesi ve antropolojisi hem de çağdaş düşünce konusunda özgün metinler çıkarmış, çok yönlü, kabına sığmaz bir düşünür olduğu için Gellner’in “Türkiye’de laikliğin din katına yükseltildiği” şeklindeki gözlemi önemlidir.
Zavallı Türk aydını! Ne kendini tanır, ne de dünyayı! Daha da vahimi, kendini de, dünyayı da tanımadığını da bilmez. Tam bir cahil cesaretiyle ahkâm üstüne ahkâm kesmekten, laiklik hakkında, Kemalizm hakkında, hatta Batı uygarlığı hakkında en küçük eleştirel bir düşünce geliştirmeye kalkışan insanları anında aforoz etmekten çekinmez!
Oysa çağdaş değildir Türk aydını, ağdaştır! Zihni çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüştür ama o bunun farkında bile değildir.
Hem de öylesine ağdaştır ki, üçüncü sınıf oryantalist fikirleri alarak rahmet elçisi Peygamber Efendimize üstelik de hiç de üstüne vazife olmadığı hâlde pejoratif, iğrenç bir dille saldırmakta bir sakınca görmez! Efendimizi “sübyancı” olarak yaftalayacak kadar alçalır, zavallılaşır.
Oysa bilmez ki, cahiliyye toplumunda 9 yaşında evlendi denen kişinin yaşı, rüşt çağından sonraki 9 yaş ilave edilerek hesaplanır. Sözgelişi 12-13 yaşında reşit olan kişinin yaşı 0 yaş olarak kabul edilir. Bu durumda 9 yaşında olduğu söylenen kişinin gerçek yaşı 21-22’dir.
Bir peygamberin haz için evlenmeyeceğini düşünemeyecek kadar sığ ya da kötü niyetli insanlar, karacahil literatiler bilerek veya bilmeyerek toplumda ürpertici skandallara ve infiallere yol açtıklarını düşünmezler mi hiç?
Yoksa böyle bir şey umurlarında bile değil midir bu tür kişilerin?
Öyleyse vay hallerine onların da, toplumun da!
TÜRKİYE’NİN EN TEMİZ İNSANLARINI KİRLETMEK!
Seçimlere gidiyoruz, yeni Fadime Şahinler zuhur ettirmek, ülkeyi İslâmî cemaatler üzerinden germek, kaosa sürüklemek için çırpınan aşağılık tipler ortalıkta cirit atıyor!
Türkiye’nin en nezih, en temiz ve en köklü cemaatlerinden birini, İsmailağa Cemaatini, aşağılık bir haber üzerinden hedef gösteriyor, kin ve nefret tohumları ekiyorlar!
İnanılır gibi değil gerçekten!
Çocuk istismarının cezası idamdır, idam olmalıdır. Ama ortalık öylesine toz duman ki, sosyal medya üzerinden cezalar kesiliyor, idamlar veriliyor, toplumun büyük bir kitlesi hedef gösterilerek aşağılanıyor!
Laik çevrelerde de böyle ürpertici bir hadise yaşandığında nasıl bütün laikleri hedef haline getirmek insafla, vicdanla bağdaşmazsa, burada da İsmailağa cemaatini ya da bütün cemaatleri ve İslâmî kesimleri hedef hâline getirmek insafla, vicdanla bağdaşmaz.
Böyle bir şey aslâ kabul edilemez!
Türkiye, ülkenin medyasına yarı-aydın literati’lerin çeki düzen vermesinden ötürü tam bir akıl tutulması yaşıyor!
Allah akıl fikir versin.
Her tür provokasyona karşı müteyakkız olmak zorundayız.
Vesselâm.
Ağzına sağlık hocam