Çağımızda insan kendi’yle kavgalı. Bir kendi yok çünkü. Ruhu yani.
Kendiyle de, hakikatle de, tanrıyla da kavgalı -insanımsı olarak adlandırdığım- ağ’daş insan.
Bizim, bu ülkenin çocukları olarak çağ’la ilişkimiz sorunlu. Çağrımız’la da. Çağ’la ve çağrımızla ilişkimiz sorunlu olunca, gelecek’le ilişkimizin ve geleceğimizin sorunsuz olmasını bekleyebilir miyiz? Zor tabii ki.
Ülkemizde İslâm’ın geleceği, kısa -ve kısmen orta- vadede tehlikede gibi görünüyor ama eğer üzerimize düşen sorumluluğu hakkıyla idrak edip yerine getirebilirsek, -meselâ önümüzü açacak öncü kuşakları yetiştirebilirsek- uzun vadede İslâm’ın bir kez daha ülkemizin kaderini şekillendirebileceğini düşünüyorum.
Ülkemizin kaderini biz şekillendirebilirsek, medeniyet coğrafyamızın da, hatta zamanla dünyanın da kaderini şekillendirecek bir konuma yükselebiliriz -dün olduğu gibi yarın da!
Dünkü yazımda, ülkemizde çağla ilişkimizin boyutlarını, ülkede yaşanan çağdışı, ezberci, jakoben, tepeden inmeci zihniyet değişiminin zihnimizi nasıl çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüştürdüğünü, bu durumun toplumun ruh kökleriyle irtibatını nasıl kopardığını, İslâm’la ilişkilerini nasıl problemli hâle getirdiğini ve nihayet geleceğimizi, ancak çağı ve İslâm’ı iyi kavrayan çaplı öncü kuşaklar yetiştirilebildiğimiz zaman teminat altına alabileceğimizi yazmıştım.
Bu yazımda, küre üzerinde dolaşmak, nefes kesici bir yolculuk yapmak, çağa b\akmak istiyorum…
AĞ’DAKİ İNSANIMSI
Dünya nereye gidiyor? Bizi nasıl bir çağ, nasıl bir dünya, nasıl bir gelecek bekliyor önümüzdeki süreçte?
Önce şu: Modernite, Tanrı’yı yok etti; postmodernite, insanı ve hakikati.
Şu an Tanrısız ve İnsansız bir çağda mutlak sahte’nin hükmünü icra ettiği ayartıcı bir ağ’da yaşama savaşı veriyoruz.
Çağ filan yok artık. Çağ, kelimenin tam anlamıyla ağ’a dönüştü. Devâsâ bir ağ’a…
İnsan, ağ’a düştü… Duyan, düşünen insan yok artık: Hız, haz ve ayartının kölesi olan insanımsı’lar var: Yiyen, içen, çiftleşen insanaltı nesneler! Evet, nesneler!
İnsan, ağ’da devâsâ bir çukura düştü: İnsanı aşağıların aşağısına yuvarlayan, aşağıların aşağısı bir yaratık yapan çukurların çukuruna…
Daha kötüsü: Düşünme melekelerini de yitirdiği için, başına ne geldiğini göremeyecek kadar körleşti, kötürümleşti ve köleleşti zihni.
İnsan, kendini yitirdi, ruhunu yitirdi, kendi kendini bitirdi: İdam fermanını kendi elleriyle yazdı insanımsı ağ’daş insan.
ÖNCE “BAŞKASI” VARDI…
Oysa önce kendisi yoktu insan için. Önce Başkası vardı. O Başkası (büyük B ile) Yaratıcı idi. İnsana benzemeyen’di.
Dahası, o başkaları, kendisi dışındaki kutlu varlıklardı; kendilerini aşmış, Rablerine ulaşmış bilge insanlar. Kendileri için değil, her yerde hakikatin izini süren başkaları için yaşayan, başkaları’nda hakikati arayan, bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan güzel, anıt insanlar.
Önce kendilerini değil başkasını, başkalarını düşünen derviş insanlar.
Başkasını düşünme erdemi, insanı insan yapan temel varoluşsal / hilkat özelliği insanın. Başkasının acısını, derdini, iyi-kötü hâllerini paylaşma hasleti, inceliği, yerini ertelenemez arzuların, uyuşturucu hazların kölesine dönüşen, insanlığın sorunlarını duymayan, hissetmeyen, umursamayan hedonist, egoist, kariyerist ruhsuz türedilerin kabalıklarına, barbarlıklarına bıraktı!
İNSANI “ÇÖP” YAPAN ÇİP!
Çağ’da insan kalmadı. İnsan insanlığını koruyamadı. Makinalaştı. Robotlaştı. Yarı-insan, yarı-makina “cyborg” olarak adlandırılan bir tür var karşımızda. Ruhunu yitirdi insan. Çölleşti…
O bir Terminatör artık: Kendi kendini üreten, sonra da kendi kendini yok eden bir robot!
Klonlandığında “yenilenebilir” bir mahlûkât olacak bu; ama aslâ bir ruhu olmayacak. Ruhu olmadığı için de bir anlamı olmayacak, hayatımıza anlam, değer ve ruh katamayacak.
İnsan insan olmaktan çıkacak: Makina olacak. Yarı-insan, yarı-makina olacak bu insanımsı!
İnsanı alt eden, insanı dize getiren, insanı ezen, bitiren, öldüren, tarihe ve mezara gömen bir makina!
Bu ağda yaşanır mı? Elbette ki, yaşanmaz.
İnsan bu ağ’da sürüklenir durur oraya buraya…
Çöp olur…
İnsana yüklenen, ağlarına alan çip, çöp yapar insanı.
AZİZ İSLÂM’A HAZIRLAN EY İNSAN!
Nefes alabilen, nefes verebilen ve nefes olabilen, yaşayan ve yaşatan, peygamberlerin ve Allah dostu bilge insanların izinden giden güzel insanlar hâlâ var.
Ve daha çok var olacaklar…
İnsanın ruhunu da, fıtratını da, bedenini de yok eden, makinalarla üretilen gürültünün uyuşturduğu müzik festivallerinde insanın kişiliğini yok eden, sürülere dönüştüren, insanımsı kitleleri arzularının, hazlarının kölesi yapan bu tekno-pagan kültlerin oyuncağına dönüştüren bu ruhsuz ç/ağ’da insana ruhunu da, fıtratını da, özgürlüğünü de, karakterini de armağan edecek tek diriltici kaynak: İslâm.
Bunu görecek göremeyen gözler İslâm’ın insanı silkeleyip kendine getirerek dirilten hakikatlerini, anlam haritalarını derinlemesine görmeye başlayınca…
Pagan kültürün getireceği yer, tekno-pagan kült’lerin insanı kölesi yapan, insanı yeni bür barbarlık ağ’ının içine fırlatan, duyma ve düşünme melekelerini iptal eden ayartıcı din-dışı kutsallıkları olacaktı.
İnsana insanlığını hatırlatacak; insanı her dem diri tutacak; ruhunu, bedenini koruyacak, yalnızca Allah’ın önünde boyun eğen başka hiçkimsenin ve hiçbirşeyin önünde boyun eğmeyen, böylelikle insanı gerçek anlamda özgürlüğüne kavuşturacak sahabe ruhlu insanı, şafak yağmurları’nı insanlığa armağan edecek tek kaynak, tek gelecek, tek yurt, tek umut ve tek kanatlandırıcı ufuk Aziz İslâm’dır.
O hâlde, Aziz İslâm’a hazırlan, hem de iyi hazırlan ey yürek ülkesinin çocuğu!
Moderniteye yakalandık. Postmoderniteyi yakalayıp aşmak zorundayız. O yüzden bu zorlu ve düşünmeye-kışkırtıcı konuyu yazmaya devam edeceğim.
Vesselâm.
Facebook Yorum
Yorum Yazın