15 Temmuz’un başarısızlıkla sonuçlanması, arkasındaki iradenin pes ettiği anlamına gelmez. Nitekim de öyle olmadı. Henüz 15 Temmuz’un üzerinden 1 yıl geçmeden yeni senaryo devreye alındı. Tabii onun öncesinde 15 Temmuz direnişinin sulandırılması gerekiyordu. Önce oradan başladılar.
15 Temmuz’un üzerinden iki ay geçmemişti ki darbenin tiyatro ve kontrollü olduğu söylemleri dillendirilmeye başladı. Bu sözler öyle sıradan insanlar aracılığıyla söylenmedi. Ana muhalefet liderinin dudakları arasından döküldü bu sözler. FETÖ’nün MİT mahrem imamları senaryoyu yazdı, CHP’nin lideri oynadı.
2017 yılında da yeni kaos planı devreye alındı. Planın ilk aşaması ekonomik kalkışmaydı. Sergiledikleri oyun aslında gayet tanıdıktı. 2018’den günümüze yaşadıklarımız John Perkins’in “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” adlı kitabında bütün ayrıntılarıyla yer alıyor.
Kendisi de bir ekonomik tetikçi olan Perkins, sistemi şu cümlelerle anlatıyor: “Ekonomik tetikçi dediğim kişiler, birçok ülkeyi trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet vardır.”
Perkins’in söyledikleri arasında en tehlikeli olanı ise şu tespitidir: “Biz ekonomik tetikçiler, başarısız olunca her zaman bizim arkamızda olan CIA destekli çakallar devreye girer.”
Ülke olarak tam da bu dönemi yaşıyoruz. 2018 yılında başlayan ekonomik terör saldırıları devam ederken, üzerine bir de salgın denk gelince ellerini ovuşturup, “Tamam… Türkiye şimdi çöktü” diye bekleyenler 2021’in ilk çeyreğinde hüsrana uğradı.
Türk ekonomisi toparlanmaya başladı, pandemiyle mücadele ve aşı konusunda elde edilen başarılı sonuçlar, birilerinin kimyasını bozdu. Tam o esnada Perkins’in dediği gibi CIA destekli çakallar devreye girdi. Dubai’de bir otelde tutulan (gerçi son günlerde bazı korkular nedeniyle denize açıldığı söyleniyor) Gladyo beslemesi çetebaşı devreye alındı.
Gündemi çetebaşı ile domine edeceklerdi ki fonlanmış medya ellerinde patladı. Aslında uzun zamandır bildiğimiz ama nedense kimsenin tartışmaya açamadığı gerçekle yüzleştik. Ne yazık ki gazetecilik adı altında faaliyet gösteren birçok medya kuruluşu hizmete âmâde şekilde fonlanmış, biz de seyretmişiz.
Fon meselesini tam konuşamadan, Türkiye’nin 47 ilinde 200’den fazla noktada ormanlarımız ateşe verildi. “Sabotaj mı, değil mi” diye tartışırken, ülke bambaşka bir mecraya çekildi. İki tehlikeli provokasyon sahneye sürüldü. Birincisi Konya’daki cinayet üzerinden etnik çatışma, ikincisi orman yangınlarıyla ilgili yalan dezenformasyonu.
Etnik çatışma provokasyonu nedeniyle ormanları kimlerin yaktığı meselesini tartışmayı ilerleyen zamana bırakmak zorunda kaldık. Yalanlarla mücadele öne çıktı. O iş de kolay olmadı. Bir düşünün… Muhalefetin ileri gelen bir ismi yemin ederek yalan söylüyor. Böyle bir anlayışla başa çıkmak büyük başarı.
15 Temmuz’dan bu yana yaşadıklarımız şunu çok net bir şekilde ortaya koyuyor: 15 Temmuz ihanet ve işgal girişiminin ardındaki akıl pes etmediği gibi asla pes etmeye de niyeti yok.
Önümüzdeki hafta CIA ve İngilizlerin ortak eseri Musaddık darbesinin 68. yılı geride kalacak. İran darbesi, coğrafyamız için sebep ve sonuçları itibarıyla hiçbir zaman unutulmaması gereken bir darbedir. Darbenin ana sebebi seçimle işbaşına gelen İran Başbakanı Muhammed Musaddık’ın İran petrollerini millileştirmesidir. Musaddık’a karşı girişilen darbe, şekil ve sürecine baktığımızda günümüze ışık tutuyor.
Şekil itibarıyla gazeteciler, vaizler, siyasetçiler satın alınmış. Süreç itibarıyla iki kez başarısız olunmuş, pes edilmemiş, üçüncü denemede İran büyük bir şiddet sarmalına sokularak netice elde edilmiş.
Darbeyi yöneten CIA’nın kıdemli elemanı Kermit Roosevelt, olaya adam satın alarak başlıyor. Gazetecisinden siyasetçisine, bürokratından mafyasına geniş bir satılmışlar topluluğu oluşturan Roosevelt, kurduğu ajan teşkilatıyla darbeye kalkışıyor. İlk girişimi başarısız oluyor. Adına “Kod Adı Ajax Operasyonu” dediği ikinci girişimi de başarısız oluyor.
CIA, “Çık İran’dan!” diye mesaj göndermesine rağmen, pes etmeyen Kermit Roosevelt, üçüncü ve en kanlı denemesini yapıyor. Ajanlarını çağırıyor; onları deşifre etme ve öldürmekle tehdit ediyor ve ardından onlara son talimatı veriyor: “Sokakları yakın!”
19 Ağustos 1963’te İran sokakları şiddetten geçilmiyor. Bir tarafta “Yaşasın Mussaddık” diye bağıranlar, diğer tarafta “Kahrolsun Musaddık” diye bağıranlar. Görünürde iki taraf var ama her iki tarafın liderleri de Kermit Roosevelt’in 50 dolara satın aldığı adamlar. Neticede bu şiddet sarmalının sonunda Musaddık devriliyor. Roma’da yaşayan Şah Rıza Pehlevi özel uçakla Tahran’a getirilip Tavuskuşu Tahtına oturtuluyor. General Zahidi de Başbakan oluyor.
15 Temmuz’un Kermit Roosevelt’ini bulduk mu, hayır. 15 Temmuz’un ‘Başbakanı’nı biliyor muyuz, hayır. 15 Temmuz’un ‘Cumhurbaşkanı’nı biliyor muyuz, hayır. O halde 15 Temmuz bitti diyebilir miyiz, tabii ki hayır.
Ama senaryonun son ve en korkunç bölümüne geldiğimizi söyleyebiliriz.
Facebook Yorum
Yorum Yazın