3 Ağustos 2015’te “AK Parti’deki İnönüler” başlığı altında bir yazı kaleme almıştım. Böyle bir yazıyı kaleme almamın iki temel nedeni vardı. Birincisi CHP ile koalisyon kurmak için can atanların muhterisliği, ikincisi de Davutoğlu hükümetinin bazı bürokratlarının Erdoğan düşmanlığında FETÖ ve CHP’yi aratacak derecede küstahlığı idi.
“AK Parti’deki İnönüler” ifadesinin sebebi ise, tıpkı İnönü’nün Atatürk’ü Çankaya Köşkü’ne hapsetmesi gibi, AK Parti’de ve Davutoğlu’nun hükümetinde Erdoğan’ı Çankaya Köşkü’nde izole etmek isteyenler aşikâr hale gelmişti.
AK Parti’nin uzun yıllar ekonomiyi teslim ettiği, Dışişleri Bakanlığı verdiği, Başbakan Yardımcılığı yaptırdığı Ali Babacan, kelimenin tam anlamıyla siyasi münafıklık manasına gelen itiraflarda bulundu. Ne dedi Babacan? AK Parti milletvekili iken, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı için imza verdiği dönemde, Abdullah Gül’ün CHP’nin adayı olması için olayın tam merkezinde çalıştığını itiraf etti.
Peki, buna şaşırdık mı? Açıkçası hiç şaşırmadım. Sadece itiraf etmesine şaşırdım. Ama merakım arttı. Bu siyasi münafıklık, 7 Şubat MİT kriziyle mi başladı, Gezi süreciyle mi, 17-25 Aralık süreciyle mi, yoksa başından beri böyle miydi? Bunu çok merak ediyorum.
İnsanlar değişir, dönüşür, farklılaşır, en çok sevdiğinden nefret eder hale gelebilir. Bütün bunlar insanın doğasında olan şeyler. Büyük aşklarla evlendiği eşinden boşanır, büyük dostluklar kurduğu arkadaşlarından ayrışır, kardeşiyle ters düşer. Dolayısıyla siyasette de aynı şeyler mümkün.
Ama kabul edilemeyecek şey siyasi münafıklıktır. İçerde kalıp dışarıya çalışmak, en hafif tabiriyle siyasi ahlaksızlıktır. Ve bunu ya hainler yapar ya da ajanlar. Kimse kimseye niye eşinden boşandın demez, ancak evlilik devam ederken, başkalarıyla flört etmenin ne anlama geldiğini siz okuyucuların takdirine bırakıyorum.
AK Parti’de uzun yıllar siyaset yapmış önemli görevlerde bulunmuş ve şu an Erdoğan düşmanlığında CHP’nin de önüne geçmiş üç isim var: Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu. Bunların ortak özelliği üçünün de Dışişleri Bakanlığı yapmış olması ve üçünün de şu an FETÖ’den içerde olan Gürcan Balık ile çalışmış olmaları.
Gürcan Balık, hem Abdullah Gül’ün, hem Babacan’ın hem de Davutoğlu’nun özel kalemliğini yaptı. Balık, son olarak Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde Çankaya’da Dış Politika Başdanışmanı iken, 2013 yılı Eylül ayında dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu Pensilvanya’da FETÖ elebaşı Gülen ile görüştüren kişidir.
“Bu konuyu da mı FETÖ’ye bağlamak istiyorsun?” sorusunu sorduğunuzu duyar gibiyim. Hayır hayır, kesinlikle değil. İşin FETÖ boyutu ayrı bir mesele.
2011 yılında Fetullahçı teröristlerin, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a kurdukları komplo ile dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’a ulaşmak istediklerini artık sağır sultan bile biliyor. Fetullahçılar, Fidan’ı gözaltına almak istedikleri sırada Cumhurbaşkanı Gül’ün, Fidan’a “Git, teslim ol!” tavsiyesinde bulunması, bu işin sonucunu bilmediğinden midir, yoksa meseleyi hafife almasından mıdır?
2012 yılında hepimiz hatırlayacağız, Fetullahçı Terör Örgütü’nün yayın organı Taraf da manşetine taşımıştı. Tayyip Erdoğan’a sağlık açısından bir yıl ömür biçmişlerdi.
Yine aynı yıllarda Fetullahçı akademisyen ve aynı zamanda milletvekili de seçilen İdris Bal, kapalı kapılar ardında aralarında STK temsilcileri ve bazı siyasetçilerin de olduğu toplantılarda “Küresel güçler Tayyip Erdoğan’ı çizdi. Erdoğan, öyle ya da böyle gidecek. Biz Erdoğan’sız AK Parti dönemine hazırlıklı oymalıyız” diyordu.
Akabinde Gezi kalkışması, 17-25 Aralık darbe girişimi ve son olarak da 15 Temmuz ihanetine varan olayları yaşadı Türkiye. Bu olayların tamamında hedef Tayyip Erdoğan’dı.
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldıktan sonra AK Parti’nin hiçbir davetine icabet etmemişti. 15 Temmuz darbe girişiminin olduğu 2016 yılının Ağustos ayında Gül, ilk ve son kez AK Parti’nin bir etkinliğine katıldı.
Malum… AK Parti’nin kuruluş tarihi 2002 Ağustos ve Gül de partinin kuruluş yıldönümü etkinliğine katılmıştı. Tabii beraberindekileri tahmin edebilirsiniz. Nihat Ergün, Sadullah Ergin, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan. O kare hiç gözümün önünden gitmiyor.
Erdoğan, Cumhurbaşkanı olduğu için haliyle etkinlikte yoktu. Herkes Erdoğan’ın nasıl bir mesaj vereceğini merak ederken, AK Parti Genel Merkezi önündeki dev ekranda birden Erdoğan görüldü. Erdoğan’ın ekranda görülmesiyle malum karedekilerin surat ifadelerinin aldığı biçimi de hiç unutamam.
“Erdoğan gidecek, parti bize kalacak” beklentisi içinde olanların hüsrana uğraması, şüphesiz 16 Nisan 2017’deki referandumla olmuştur. O tarihten itibaren artık Erdoğan’ın gitmeyeceğini anladılar ve kendileri gitmeye karar verdiler. Ali Babacan’ın itirafı tam da bu hikâyenin finalidir.
Facebook Yorum
Yorum Yazın