Türkiye vesayetten kurtuldu ama bazı siyasi partiler hâlâ vesayet altında. 2023 seçimlerine doğru gidiyoruz. Muhalefet partileri bir yandan erken seçim, bir yandan da sistem tartışmalarıyla gündemi sıcak tutmaya çalışıyor.
Seçim gündemi, ister istemez adaylık tartışmasını da beraberinde getiriyor. Millet İttifakı kurulduğu günden beri ‘ortak aday’ arayışını neticelendiremedi. Millet İttifakı’nın görünür iki ortağı CHP ve İYİ Parti’nin, 2018 seçimlerinde yaşadıkları çıkmazı tekrar yaşayıp yaşamayacakları hâlâ belirsizliğini korurken, “Ben Başbakan olacağım” diyen Meral Akşener ilk havlu atan isim oldu.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise adaylık sinyalleri yaymaya devam etmesine rağmen kimse Kılıçdaroğlu’nun aday olabileceğine inanmıyor. Millet İttifakı’nın HDP’siz bir anlam ifade etmediği herkesin bildiği bir gerçek, dolayısıyla çatı adayda son söz HDP’nin.
PKK’NIN DA FETÖ’NÜN DE SAHİBİ ABD’DİR
Millet İttifakı’nın açık ve gizli paydaşlarına baktığımızda HDP’nin Kandil vesayeti altında olduğunu bilmeyen olmadığı gibi, HDP de bunu saklama-gizleme ihtiyacı duymuyor zaten. İttifakın diğer iki partisine baktığımızda ise ‘vesayet açısından’ durum hiç de iç açıcı değil.
ABD Başkanı Biden, Barış Pınarı Harekâtının yıl dönümünde Temsilciler Meclisi’ne gönderdiği mektupta Türkiye’nin PKK ile mücadelesi için “ABD’nin ulusal güvenliği ve dış politikasına karşı alışılmadık ve olağanüstü bir tehdit oluşturmayı sürdürüyor” ifadelerini kullandı. Biden, 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminden sonra Fetullahçı Terör Örgütüne karşı takındığı tavır ile FETÖ’nün sahibi olduklarını açıkça ilan etmişti. Bu mektupla PKK’nın hamisi olduklarını da kabul etmiş oldu. PKK’nın hamisi aynı zamanda HDP’nin de hamisidir.
BAYKAL-KILIÇDAROĞLU AYNI ANDA DİNLEMEYE ALINDI
CHP’de 2010 Mayıs’ında bir kaset kumpasıyla yönetim el değiştirdi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık sürecine baktığımızda her aşamada ABD destekli Fetullahçı Terör Örgütünün izlerini görüyoruz.
2010 yılında kaset kumpası yüzünden CHP genel başkanlığından istifa etmek zorunda kalan Deniz Baykal ile kumpasın ardından genel başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu, 2008 yılında aynı anda Fetullahçı Terör Örgütü tarafından yasadışı dinlemeye alındı.
Kılıçdaroğlu, o zamanki özel kalem müdiresi Şükran Kütükçü üzerinden aylarca dinlendi. Deniz Baykal da yine aynı ekip tarafından dinlendi. Bu dinlemelerden elde edilen donelerle kurulan kumpas yüzünden Deniz Baykal istifa etti.
Deniz Baykal’ın istifa edip Ankara’da Angora sitesindeki evine kapandığı dönemde diğer CHP’li yetkililer gibi CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu da Baykal’ı ziyaret etti. Baykal’ın evinden çıkan her yetkiliye gazeteciler, Baykal’ın istifadan vaz geçip geçmediğini, Kılıçdaroğlu’na da aday olup olmadığını soruyorlardı.
Kılıçdaroğlu, kesin bir dille aday olmadığını ilan ettikten bir gün sonra CHP Genel Merkezinde bir basın toplantısı düzenledi. Bir gün önce aday olmadığını kesin bir dille ifade eden Kılıçdaroğlu’nun ne diyeceği merakıyla salonu doldurmuştu gazeteciler. Kürsüye çıkan Kılıçdaroğlu sanki “Kesinlikle aday değilim” dememiş gibi CHP genel başkanlığına aday olduğunu ilan etti.
AKŞENER’E KASETİ KİM VERDİ?
İttifakın karar vericileri arasında yer alan Meral Akşener’in hikâyesi ise çok daha ilginç. Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meral Akşener’in 28 Şubat sürecindeki tavrını ortaya koyan bir video paylaştı, partisinin grup toplantısında.
Madem Meral Akşener’in 28 Şubat dönemine bir ilgisi var, daha dikkat çekici bir olayı hatırlatmak lazım: Eski İçişleri Bakanı Akşener, 1998 yılında kameraların karşısına geçip, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ile Devlet Bakanı Güneş Taner arasındaki yasa dışı dinleme kayıtlarını açıkladı. Akşener’in siyasi hayatında da yasadışı dinlemenin önemli yeri vardır.
Meral Akşener’in 17-25 Aralık sonrası, 15 Temmuz öncesi takındığı tavırları hatırlatmaya gerek yok. O süreci İYİ Parti’den ayrılan Ümit Özdağ uzun uzun anlattı. İYİ Parti kurulmadan önce CIA’nın Türkiye aparatı Enver Altaylı ile yapılan görüşme ve o görüşmede Altaylı’nın tavsiyelerini Ümit Özdağ’dan bütün çıplaklığı ile dinledik.
AFYON YOLUNDAKİ U DÖNÜŞÜ
Meral Akşener ile ilgili asıl üzerinde durulması gereken konu, AK Parti kuruluşu öncesinde takındığı tavır ve kuruluş günü yaptığı U dönüşüdür. Meral Akşener, 2002 yılında AK Parti’nin kuruluş aşamasında partinin tüm organizasyonlarında yer almıştı. Çalışmalarını tamamlayıp partinin programı ve kurucularının belirlenmesi için Afyon’da kamp kararı alındı. Muhtemel kurucular kampa davet edildi. Davetliler arasında yer alan Akşener, Afyon yolunda U dönüşü yaptı.
Pensilvanya’daki elebaşı Fetullah Gülen’in “AK Parti gemisi sağ-salim limana varamayacak” dediği dönemde, Meral Akşener, AK Parti’nin kuruluş toplantısına giderken, Afyon yolunda U dönüşü yaparak geri döndü. Akşener’in önüne koyulan dosya neydi de bu U dönüşünü yaptı? O dosya hâlâ geçerliliğini koruyor mu, dosyaya yeni eklemeler yapıldı mı?
İşte bu sorunun cevabını bulmadan, bugünkü siyasi süreci anlayamayız.
UYGULAMAYA MEMURLAR
Millet İttifakı’nın paydaşları her gün yeni aday senaryosu yazıyor. Seçim sürecinde bir araya gelerek, ortak aday üzerinde mutabık kalacaklarmış! Seçim takvimi ilan edilsin, adayları hazırmış; açıklayacaklarmış!
Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi hayatlarındaki dönüm noktaları FETÖ’nün kumpaslarıyla örtüşüyor. Siyasi varlıklarını olağanüstü olaylara borçlu olan Akşener ve Kılıçdaroğlu’nun aday belirleme iradeleri olmadığını, yakın geçmişte yaşanan olaylar gözler önüne sermiştir. Bu iki lider ancak kendilerine dikte edilen isimleri ilan etmekle mükelleftir.
Facebook Yorum
Yorum Yazın