İki hafta önce yazdığım “Senaryonun en korkunç aşamasına mı geldik” başlıklı yazımla ilgili çokça soru aldım. “Ne demek en korkunç son aşama” diye soranlar oldu. Daha önce de birçok kez atıfta bulunduğum 1953 İran darbesi ve CIA adına darbeyi yöneten Kermit Roosevelt’ten yola çıkarak yaşadığımız süreci anlatmaya çalıştım.
Roosevelt, İran’da başlattığı darbe girişimini üçüncü denemesinde başarabilmişti. İlk iki denemede başarısız olan Roosevelt, üçüncü deneme için ajanlarını ikna etmede zorlanınca, onları ifşa etme ve ölümle tehdit etti. İfşa olmaktan korkan işbirlikçi ajanlar Roosevelt’in teklifini kabul etmek zorunda kaldı ve İran sokaklarını ateşe verdi. Oluşan şiddet dalgası darbenin başarıya ulaşmasını sağladı.
Türkiye’de 2012 7 Şubat MİT krizi ile başlatılan darbe süreci hâlâ devam ediyor. Başarısız denemelere ve 15 Temmuz direnişine rağmen, bu girişimin arkasındaki akıl hiç vazgeçmiyor. Son zamanlarda ortaya çıkan yeni söylem ve eylemler Kermit Roosevelt’in son girişimde kullandığı yöntemin Türkiye’de de uygulanmak istendiğini gözler önüne seriyor.
Türkiye’yi yeniden Batı eksenine kul etmek isteyenler, 2012’deki girişimlerini neticelendirmek istiyor. Bunun için o günden bu yana kullandıkları aparatlarına yeni teklifle gittiler. MİT krizinden Gezi olaylarına, 17-25 Aralık’tan 15 Temmuz’a her girişimde başarısız olan aparatlar, yeni girişim konusunda çok endişeli görünüyorlar.
Yeni girişim teklifine endişelerini beyan ettikleri için önlerine son seçenek konuldu: “Ya bizimlesiniz ya da ifşa edilirsiniz!”
Eski kasetleri, eski ilişkileri, eski işbirlikleri hatırlatılıyor onlara. “Biz birlikte yola çıktık, siz koltuklarınızda keyif yapıyorsunuz. Kimimiz hapiste, kimimiz yurt dışında kaçak, kimimiz Türkiye’de gaybubet evlerinde gizleniyoruz. Malvarlığımıza el kondu. Böyle olmaz. Ya bizi de kurtarın, ya da sizi ifşa edeceğiz” deniliyor onlara.
Bu tehditler karşısında geliştirilen argüman şu: “Biraz daha sabredin, erken seçim olacak.” Daha tanıdık argümanları da var. 2012 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 1 yıl ömür biçenler yeniden sahnede. Erken seçim olmazsa yine Erdoğan’a ömür biçiyor.
Bu arada “Erdoğan aday olamayacak” diyen ‘sulh kuryeleri’ de var. Altın tepsi içinde iktidar beklentisi içinde olanlara yönelik baskıları azaltmak için var güçleriyle çalışıyor sulh kuryeleri. Okyanus ötesinden gelen “Ya bir şeyler yapın ya da bizi kurtarın” tehdidini, “Erdoğan aday olmayacak” mesajıyla ötelemeye çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde beraberindeki gazetecilerin sorularını cevaplandırırken, 15 Temmuz gecesine ilişkin bir soruya cevap verirken CHP lideri Kılıçdaroğlu için, “O gece tankların arasından sıyrılarak Bakırköy Belediye Başkanı’nın evine gitti. Orada da kahvesini yudumlarken, bir taraftan da ne zaman vurulacak diye herhalde bizi izliyordu. Derdi oydu” ifadelerini kullanmıştı. Erdoğan, cumartesi günü memleketi Rize’de ise “CHP 27 Mayıs’a giden yolu yalan ve provokasyonlarıyla nasıl döşemişse bugün de aynısını nefret siyasetiyle yapıyor” dedi.
Erdoğan’ın bu sözlerinin muhatabı Kemal Kılıçdaroğlu, her gün el yükseltiyor. Son olarak, 15 Temmuz darbe ve işgal girişimcileri için genel af anlamına gelecek “Tüm KHK’lıları iade edeceğim” açıklamasını yapmaktan imtina etmiyor.
Yukarıda yazdıklarım çerçevesinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun çıkışlarını değerlendirmeden TBMM’nin tatile girmesi öncesi MHP lideri Devlet Bahçeli’nin bir grup konuşmasında söylediği şu cümleleri kulaklarımıza küpe yapmalıyız: “Kılıçdaroğlu’na açık bir teklif sunuyorum, kendisini her kim tutsak almışsa, kim zincire vurmuşsa korkmasın bize itiraf etsin. Bunu yapamıyorsa telgraf çeksin ya da bir ulak göndersin. Yardımsa yardım gönderelim, imdat diyorsa elinden tutalım, maruz kaldığı girdaptan çıksın.”
Kemal Kılıçdaroğlu bir kaset kumpası ile işbaşına getirildi. Kumpası kuranlar, 2009’da hem Kılıçdaroğlu’nu hem de genel başkanlıktan indirdikleri Deniz Baykal’ı aynı anda yasadışı dinlediler. O dinlemelerin neticesinde Baykal genel başkanlıktan istifa etti, Kılıçdaroğlu genel başkan oldu. Yasadışı dinlemeler konusunda söyleyecek çok şey var ama konumuz değil.
Kemal Kılıçdaroğlu veya başkalarının ya Sayın Bahçeli’nin dediği gibi tehdit edildiklerini itiraf etmesi, ya da bugün davrandıkları gibi davranmanın dışında bir seçenekleri yok. O cenahta olan dert başkalarında olsaydı kim bilir daha neler söylerdi. İfşa edilme tehdidiyle karşı karşıya olmaktan daha büyük dert, ifşa olmaktır. Onlar da ifşa olmamak için her türlü göreve hazır oldukları mesajını veriyorlar.
Tabii bu, muhalefet cephesinde gözlemlediğimiz durum. Bir de sistemde kalıp da aynı ifşa tehdidiyle karşı karşıya olanlar var ki asıl tehlike orada. Düşünün; etkili bir konumdasınız ve geçmişte bunlarla iş tuttunuz, bugünlerde iş tuttuğunuz abiler-ablalar kapınızı tıklatıp “Selamünaleyküm” dediler size. Gerisini düşünmek bile istemiyorum.
Son günlerde 17-25 Aralık materyalleri üzerinden başlatılan gündem de konuyu iyice gözler önüne seriyor. 2012 yılında Fetullahçı alçakların ürettiği “Erdoğan öyle veya böyle gidecek” argümanı üzerinden pozisyonlar alanlar, bugünlerde başka yerlerde Deva ve Gelecek arıyor.
Meselenin Erdoğan olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Türkiye’nin eskisi gibi emperyalistlerin masasında meze olmayacağını herkes çok yakında daha iyi anlayacak…
Facebook Yorum
Yorum Yazın