Öyle bir süreçten geçiyoruz ki attığımız her adım dikkatli bir şekilde atılmalı ve ülke içinde birlikteliği sağlamak için söylediğimiz her söz seçilerek ve dikkatlice söylenmeli.
Savaşın savunulabilecek bir yanı yok, savaş kötüdür ve herkese, her nesneye zarar verir. Kimse de savaşmak istemez ama öyle bir noktaya geldik ki savunma hakkımızı kullanmak zorundayız.
Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıf düşüp parçalandığı süreçte bir pay kapabilmek için coğrafyamıza üşüşen leş kargaları pozisyonundaki emperyalist ülkeler ve onların desteklediği ülkeler şimdi de aynı şekilde ülkemizi güçsüz düşürüp parçalamak için ortak hareket ediyorlar.
Bakmayın siz ABD ve Rusya’nın kavga ediyor gibi davrandıklarına, bakmayın siz Almanya ile Fransa’nın demokrasi savunucuları gibi konuştuklarına. Bakmayın siz İran ile İsrail’in atışmalarına hepsi de çıkarının peşinde. Bizler için acı olan ise bunları görüp, bunları bilip düşmanı başka yerde aramak.
Hiç bir ülke yöneticisi masum bir canın ölümünü önemsemiyor. Hiçbir ülke yöneticisi yurdundan sürülüp mülteci durumuna düşenleri önemsemiyor. Varsa yoksa çıkarları, varsa yoksa kazançları. Kimin canı yanmış, kimin kanı akmış umurlarında bile değil.
Ama mazisi pırıl pırıl olan ve binlerce yıllık devlet geleneğinin devamı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve devlet yöneticileri hiçbir zaman böyle zalim olmamış, hiçbir devirde böyle sömürgeciler gibi davranmamıştır. Çünkü inandığı değerler buna müsaade etmemiştir.
Keşke Türkiye gönlümüzün sınırlarını yani Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmayı hedefleyebilse ama maalesef ki Türkiye’nin tek derdi sınırlarını korumak. Yani sınırlarını koruyarak kendi güvenliğini sağlamak.
Şuan için bizi tehdit eden bütün terör örgütleri Suriye’de bulunuyor. Bu örgütlerin Suriye’de oluşu Esed’i ve destekçilerini rahatsız etmiyor ama Türkiye’nin Suriye’de kendi güvenliği ve göçü engelleme çabaları Esed ve destekçilerini rahatsız ediyor.
Suriye politikası konusunda belki başlangıçta hata yapılmış olabilir o ayrı bir tartışma konusudur ama Türk ordusu bugün Suriye’de bulunmak zorundadır ve bu duruş Suriye’nin toprak bütünlüğü sağlanıp Suriye’ye huzur gelene kadar sürmelidir.
Avrupa’nın sözünde durmayışı Cumhurbaşkanımızı kızdırdı ve şuan ülke insanının ekseriyetinin istediğini yaptı. Avrupa’ya gitmek isteyen ülkemizde misafir ettiğimiz göçmenlerin, çıkışına müdahale etmeyeceğini duyurdu.
Son açıklanan veriye göre 3 gün içinde 130 bin göçmen akın akın sınıra yöneldi. Tabii ki Batı göçmenleri kabul etmedi ama insanlar nehirleri ve denizi aşarak sınırı geçmeye çalışıyor.
Biz, insanların bu şekilde muamelelere maruz kalmasına üzülüyoruz. Bu insana yaraşır bir durum değil. Bu durum bütün dünyanın ayıbıdır fakat öyle şeyler yaşıyoruz, öyle sözler duyuyoruz ki, dün “İktidara gelirsek bütün Suriyelileri göndereceğiz,” diyenler şimdi bu durumu kınamaktalar.
Oysa kimse kovulmuyor, kimse gitsin diye zorlanmıyor hükümet sadece “Gitmek isteyene müdahale etmeyiz,” dedi. Ülkemizde misafir olan beş milyona yakın mültecilerin bir kısmı yollara düşmüş durumda. Durum ne olur bunu bilemiyoruz ama tamamı giderse Avrupa bu yükü kaldıramaz fakat o bizi ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren buraya sığınanlara “hadi git” denilmemesidir.
Türkiye, terörle mücadelesini sınırlarımızın dışına taşıdığında başarılı oldu. Onun için “Suriye’de ne işimiz var” diyenlerin yaşananları tekrar gözden geçirmesini tavsiye ediyoruz çünkü sıkıntı Suriye’de gibi görünse de hedef Türkiye’dir. Ülkemize sahip çıkmak her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının boynunun borcudur.
Facebook Yorum
Yorum Yazın