Siyasette temel esas iktidara gelmek, ülke yönetimine talip olmaktır. İktidarların seçim yoluyla belirlendiği sistemlerde seçime giren siyasi partiler bunun için seçmenden oy ister. Bütün siyasi partiler de bu amaç için kurulur ve siyaset üretir.
Çok partili hayata geçtiğimiz 1946 yılından beri de her seçim bu amaçla yapıldı. ‘Açık oy gizli tasnif’ gibi bazı anti demokratik uygulamalar olsa da, vesayet yoluyla bazı müdahaleler olsa da Türkiye’de iktidarlar seçimle gelip gitti.
Seçimle iktidar değiştirme ümitleri kalmayanlar, başka yollara tevessül etmiştir. 27 Mayıs darbesi başta olmak üzere darbeler ile diğer kaos ve kriz arayışlarının altında bu anlayış yatmaktadır.
Meral Akşener, 15 Temmuz öncesi “Ben başbakan olacağım” dediğinde hepimiz şaşırmıştık. “Meral Hanım milletvekili bile değil, ufukta seçim de yok. Nasıl başbakan olacak” diye sormuştuk. Sorunun cevabı 15 Temmuz gecesi geldi, meğer Yurtta Sulh Konseyi belirleyecekmiş başbakanı.
Bugünlerde Meral Akşener’in başbakanlık isteği tekrar depreşti. “Cumhurbaşkanlığına aday değilim, ben başbakanlığa adayım” dedi. Bu sefer başbakanlığı, paydaşı olduğu Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayından bekliyor.
Yani Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının tek görevi var: Meral Akşener’i Başbakan yapmak. 2023 seçimlerine giderken olay şöyle olacak; Kılıçdaroğlu veya birilerinin uygun göreceği muhalefetin cumhurbaşkanı adayı, halkın karşısına çıkacak, “Ey halkım! Bana oy verirseniz, ben de Meral Akşener’i başbakan yapacağım” diyecek.
Bunun dışındaki bütün söylemlerin hiçbir karşılığı yoktur. Yürütme yetkisini kayıtsız şartsız Meral Akşener’e teslim edecek bir cumhurbaşkanı adayının ne vadettiğinin hiçbir önemi yok. Bu ciddiyetsiz tartışmaların bir anlamı olmayabilir, ama bir nedeni vardır.
Millet İttifakı ülkeyi nasıl yöneteceğini ortaya koyamadığı için gündemi bu karşılığı olmayan söylemlerle meşgul ediyor. Bırakın, anayasayı değiştirmeyi, parlamenter sistemi geri getirmeyi, nasıl bir sistem önerdikleri konusunda bile tek kelimelik fikirleri yok.
Bu farazi tartışmalardan çıkıp, birkaç basit konuda ne düşündüklerini ilân etsinler. Mesela, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin her yasama yılının açılışının ardından Suriye, Libya, Irak, Somali, Katar gibi dünyanın muhtelif yerlerinde görev yapan Mehmetçik’lerimizin görev süreleri için tezkere sunulur Meclis’e. Millet İttifakı ve paydaşları, bıraksın sistem değişikliği fantezilerini de bu konuda ne düşündüklerini ve ne yapacaklarını anlatsınlar.
Doğrusu bu tartışmaları beğenmediğimi söyleyemem. Zira düşünsenize… Siz el ense keyif yapıyorsunuz, birileri sizi başbakan yapmak için il il gezip oy istiyor. Bu durum rüyada bile görülmez.
Çözüm: Kurtarmak istediklerini kurtarılamaz hale getirmek
Muhalefet, küresel emperyalizmin maşalarını kurtarmaya kararlı. PKK ve FETÖ için siyasi hayatını ortaya koymuş ve yarınını düşünmeyen bir muhalefet var ortada. KHK ve görünürde Kürt sorununu çözme vaatleri bunun en açık göstergesi. Belli ki küresel güçler, bunun karşılığında destek sözü vermiş. Türkiye düşmanlarının elindeki en önemli iki aparat terör örgütleri PKK ve FETÖ idi. 15 Temmuz’dan sonra bu iki aparat da yok edilme noktasına getirildi. Devlet bu iki örgütün tepesine binmiş boğazını sıkıyor.
Nefesi kesilen ve boğulmak üzere olan bu iki aparatı kurtarmak için bütün güçleriyle harekete geçtiler. Bunun için deşifre olmaktan, siyasi hayatlarını bitirmekten, kendileriyle çelişmekten, hâsılı hiçbir şeyden çekinmeden bu aparatları kurtarmak için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Kimi mecburiyetten yapıyor, kimi siyasi ihtirasından, kimi ihanet, kimi de cehaletinden yapıyor.
Burada yapılacak tek şey, bu boğaz sıkma işini bir an önce neticelendirmektir. Eğer siz PKK ve FETÖ’yü ortadan kaldırırsanız, karşınızdaki yapıyı dağıtırsınız. Kurtaracakları kimse kalmazsa belki size düşmanlıkları artar ama Türkiye kurtulmuş olur.
Facebook Yorum
Yorum Yazın