1884 yılında Washington’da düzenlenen Uluslararası Meridyen Konferansında Londra’daki Greenwich’ten geçen meridyen esas meridyen olarak kabul edilmiş, zamanın da buna göre düzenlenmesi karar altına alınmış oldu. 1913’te Paris’te düzenlenen benzer toplantıya Osmanlı Devleti’nden de yetkililer hazır bulunmuş ve toplantı nihai bildirgesi ekinde yer alan ‘uluslararası saat’ kullanımının Greenwich meridyenine göre ayarlanacağı konusundaki tavsiye kararı imza altına alındı.
26 Aralık 1925’te 697 sayılı kanunla Alafranga Saat sistemine, 1 Ocak 1926’da 698 sayılı kanunla da ;“Takvim” de Tarihi Mebdein Tebdili Hakkındaki Kanun”yürürlüğe girerek “Rumi Takvim” uygulamasına son verilerek “Miladi Takvim” uygulamasına geçildi. Bütün bunlara rağmen, gurubi saat olarak adlandırılan “A la Turca” saat uygulaması uzun süre geçerliliğini korudu.
Bir gün ziyaret ettiğim resmi bir kurumda, Avrupalıların ‘Big Father’(Büyük Baba) olarak adlandırdıkları kurmalı duvar saatinin önünde durarak ‘tik-tak’ sesleri arasında adeta zaman tüneli içerisinde kaybolup gittim. Big Father saatinin sarkacı, nam-ı diğer rakkasesi, sanki bana salvo yaparcasına aheste aheste sağa ve sola ritmik hareketlerle yalpalıyordu. O anda babaannemin 'Ala Turca ve A La Franga' çift kadranlı kurmalı saatinin gizemi aklıma geldi.
Babaannem, güngörmüş asil ve kültürlü bir kadındı. Küçüklüğümüzde saat kaç diye sorduğumuzda, hemen köstekli saatini ipek şalından çıkarır, ani bir refleksle kapağını açar ve bizimle göz göze gelerek saatin kaç olduğunu hem 'A La Turca, hem de A La Franga' tarzda söyler, bizim de kafamız iyice karışırdı. İşin içinden çıkabilmek adına "Hisâb-ı Cümel” , yani ebcet yöntemiyle, akıl ve fikir yürütme içine girerdik.
Sonuç mu; doğrusu işin içinden çıkamıyor ve babaannemizin o ali yüreğine sığınarak kendisinden saat kadranı üzerinden parmak hesabıyla bizleri aydınlatmasını rica ederdik. O da her seferinde hiç üşenmeden bizlere A la Turca ve A La Franga arasındaki saat farkını bir eğitmen disiplini içerisinde anlatmaya çalışırdı.
Babaannemin çift kadranlı kurmalı saati iç dünyamda farklı farklı dünyalar kurmama ve içlerinde gezinmeme vesile oldu. O derece ki, zaman kavramının sanki A La Turca ve A La Franga arasında mıhlı kaldığı vehmi beynimde oluşmaya başladı.
Babaannemin A La Turca saat tutkusu ilerleyen zaman sürecinde bende de bir tutkuya dönüştü. Bir ara antik saat koleksiyonu merakı yüreğimde depreşip durdu. Tüm saatleri aynı anda kurup, karşısına geçip ‘tik-tak’ sesleri arasında düşünce dünyasına dalmak apayrı şiirimsi bir iklime sürüklüyordu beni.
O koleksiyonun tabii ki en revaçtaki saatleri, İngiliz saat yapımcıları George Prior(Baba Prior) ve Edward Prior(Oğul Prior)'un el yapımı saatleri oluşturuyordu. Saatler, korunaklı şekilde birer matruşka inceliğinde ‘triple cased’ dedikleri küçükten büyüğe doğru üç farklı boydaki gümüş kapların içerisinde yer almakta, en büyük kap ise, işlemeli ve bağadan yapılma kapaktan oluşmaktadır. Prior saatlerin en görkemli yanları, arka yüzleri olup, o küçücük kurma kadranı üzerinde çoğunlukla altın vermiyeli ve müstesna ajur işçiliği tekniğiyle bezenmiş göz kamaştırıcı zergerî(kuyum) sanatının özgün örneğini görmek mümkündür.
Facebook Yorum
Yorum Yazın