….Ünlü İslam düşünürü, şair, ebced ilmine vakıf ‘Şeyhül Ekber’ diye bilinen Muhyiddin Arabi, Astronom Cabir bin Eflah, dünyada ilk uçmaya teşebbüs eden bir süre havada süzülen ünlü fizikçi cam imalatçısı Abbas Kasım ibni Firnas, Endülüs bilim adamlarındandır. Batı edebiyatına da katkıları büyüktür Endülüs’ün. Üstatlar, o günlerdeki musiki olmuş edebi eserlerin hala İspanya’da dillerde olduğunu vurguluyorlar….
Dedikten sonra islamın ve müslümanların batıya olumlu tesirlerinden bahsetmemiz gerekir.
***
“Batının gelişmesinde Müslümanların tesirleri”
Çeşitli etnik ve dini gurupların birbirlerinden iyi olanı, faydalı, güzel olanı, ahlaki ve adil olanı alıp benimsemeleri neticesinde oluşan bir İslam Medeniyeti’ni yani Endülüs Medeniyeti’ni meydana getiriyordu. Endülüs’ten kalma bu özellik yüzyıllar boyu İspanya ve Portekiz topraklarında devam etmiş.
Endülüs’ü ortadoğu ve doğudaki ülkelerden ayıran en önemli özellik belki de inanç farklılıklarının birbirlerini kabullenmesi olmuştur. Yöneticilerin kendi hukuk ve sosyal-kültürel yaşantılarına saygılı davranmaları neticesinde huzur ve barış, uzun yıllar egemen olmuştur. Benzer yaşam Osmanlı İmparatorluğun’da da kendini göstermişti. Kabullenmek gerekir ki; bu bir nevi insanlığın yaratılışındaki islam fıtratından kaynaklanmaktaydı.
***
Mesela Endülüs’te sokak dili olarak Arapça (Endülüs Acemiyesi) benimsenmiş ve halk tarafından hiç yadırganmamış. On yıl kadar önce İspanya’ya giden gazeteci bir arkadaşım, İspanyol bir dedenin torununa şarkı diye Fatiha Suresini okuduğuna şahit olduğunu anlatmıştı. Hristiyan inancına sahip bir kimse olmasına rağmen dede atalarından öğrendiği fatihayı şarkı niyetiyle okuyuvermiş. Aradan yüzyıllar geçmiş ama o kültür devam ediyor.
***
Dünya tarihinde yüzyıllardır medeniyetler ve inançlar arasında mücadeleler-savaşlar duyurulmuş, karşılıklı paylaşımlar, kardeşlik, işbirlikleri pek duyurulmamıştır. Farklı inanışa sahip insanların iyi günlerini üzüntülerini sevinçlerini paylaşmaları, herkesin Adem Peygamberin nesli olduğunu bilerek hareket etmeleri sanırım günümüzde de en çok ihtiyaç duyulan bir konudur.
***
İnsanoğlunun birçok ortak paydaları vardır, çeşitli dillerde aynı veya birbirine yakın kelimelerle tanımlamalar-isimler kullanılıyor. Arapça-Farsça-İngilizce-Türkçe’de benzerlik gösteren kelimelere rastlamak mümkündür. Ortak paydaların varlığını insanlar birbirlerini anlamaya çalıştıklarında fark edebileceklerdir. Aslında en büyük sorunlardan birisi de günümüzde insanların birbirlerini anlamak istememeleri hatta dinlememelerinden ve ön yargılardan kaynaklanıyor diyebiliriz.
***
Geçmiş güzellikleri örnek alabilsek! Farabi’nin Aristoyu anlamaya çalışmasından ve eserlerini tercüme etmesinden bir İbni Sina yetişmiş. İbni Sina batının tam kabul ettiği bir fikir adamı olmamasına rağmen İslam dininin üstünlüğünü batıya kabul ettirme gayretinde olan çalışmaları batılıları düşünceye sevk etmesine neden olmuş ve böylece batı doğruyu faydalıyı bulmak adına sorgulayan bir topluluk haline dönüşmeye başlamıştır. Aynı zamanda batıdaki Müslüman düşünürlere de örnek bir isim olmuştur İbni Sina. İbni Rüşd Müslüman fikir adamı olarak batılıların düşünmesi, olayları sorgulaması noktasında oldukça başarılı olmuştur. Yıllar sonra Endülüs’ün bir bölümü hristiyan yöneticilerin eline geçmesine rağmen yöneticileri kendilerini “iki dinin kralı” olarak tanımlayarak Arapçaya ve bilimsel çalışmalara en az Müslüman yöneticiler kadar sahip çıkmışlardır. Hristiyan yönetiminde olan bölgelere birçok Avrupa ülkesinden düşünürler bilim adamları geliyor, verilen eğitimi görünce şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar, ama ülkelerine döndüklerinde memnuniyetlerini paylaşıyorlarmış. Hatta İngiliz bilim insanı Adelard batılı âlimlere, kendi okullarını bırakıp Müslümanlarla birlikte çalışılmasının daha akılcı olacağını savunmuş. Batılı alimlerin arasında Kur’an-ı Kerim’i Latince’ye tercüme edenler de olmuş.
***
Başarılmıştı! Peygamberimizin ‘emin insan’ vasfını yaşayan Endülüs Müslümanları Batılı fikir adamlarının ve ardından batılı hristiyan halkın güvenini kazanmıştılar. Batılılar aleni Müslüman düşünürleri zikrediyor, faydalarından bahsediyorlardı. Dante, ‘Müslümanların batı kültürüne katkılarının gizlenemeyeceğini’ savunurken, İngiliz Bacon ise felsefenin ‘Arap düşünürlerden öğrenilebileceğini, ilim adamlarının başka çaba harcamamalarını’ tavsiye etmiştir. 1322’de aziz ilan edilen Aquinas’ın teorilerinde izlediği metot İbni Rüşd’ünküyle uyuşmuş, İslam düşüncesine paralel olmuş. İkisinin de kutsal kitapları farklı olmasına rağmen yaklaşımları benzerlik gösterirmiş. Batılı gerçek bilim adamlarının, müslümanların ortaya koyduğu bilimi kabullenmelerinin sebebi ise tahrif edilmemiş dinin ve kutsal kitabın bilimle uyumundan kaynaklanmasıydı.
***
Endülüs Devletinin yıkılmasından sonra o ihtişamlı medeniyetin kırıntıları dahi bir kez olsun görülememişti. Peki İspanya’daki ihtişamlı medeniyet kim/kimler tarafından nasıl gelmiş/getirilmişti?
Devam edeceğiz!..
Facebook Yorum
Yorum Yazın