(Kitle psikolojisinin hedef ve sonuçlarını ortaya koymak isteyen bir araştırmacı, metropolün orta göbeğinde masa ve sandalye koyarak suyun içinde insanların sağlığına zarar veren ve kanser etkisi yapan H2O maddesinin yer aldığını ve bunu protesto etmek ve yetkilileri uyarmak için imza kampanyası başlatıyor. Bir müddet sonra imza atmak için uzunca bir kuyruk oluşuyor. Her gelen neye imza attığına bakmadan "destek imzası" atıp geçiyor. %99 bir oranla insanlar iyice araştırmadan ve neye imza attıklarını bilmeden H2O'ya karşı öfkelerini imzalarıyla perçinleyerek bu kampanyaya büyük bir ilgi duyuyor ve tepkilerini ortaya koyuyorlar.
Ta ki, oradan geçen bir kimya mühendisi olayın farkına vararak destek kampanyasını yöneten zata çıkışarak, "suyun bileşkeni zaten H2O'dır " diyerek oradaki kalabalığı körü körüne bilmedikleri bir şey için imza atmamaları hususunda uyarır.”)
Evet, aslında "su", zaten iki hidrojen ve bir oksijenden oluşur. Hidrojen, 'yakıcı' bir gaz özelliği var; oksijen de 'yanıcı' bir gaz özelliği var. Normalde her iki gaz da tek başlarına zararlı olabilirken, ikisi bir araya geldiklerinde "yakıcı" ve "zararlı" olmaktan öteye hayatın idamesi için vazgeçilmez olan suyu oluşturuyorlar.
Nevruz kutlamaları da aynı amaca matuftur. Pers Ahameniş İmparatoru’nun yüce Tanrı Ahura Mazda'ya her yıl 21 Mart günü bağlılığını yenilediği bir gün olarak festivallerle kutlanmakta idi. Bu gelenek, pagan bir inanışın günümüzdeki izdüşümüdür. Hicri 621'de İslam medeniyeti sadece Lunar takvim yanında, Şemsi takvimin başlangıcı olarak, gece ve gündüzün eşitlendiği 21 Mart'ı takvim ‘in başı sayarak bu takvimi lunar takvim ile birlikte kullanmaya başlamıştır. İslam tarihinde Nevruz’un kutlanması sadece bu şekildedir.
Ateş yakma, ateşten atlama, bahar temizliği, niyette bulunmak, haft meyve(yedi meyve),yumurta boyayıp tokuşturma gibi ilkel ve İslam öncesi dönemlerde kalmış olan yüce tanrı "Ahura Mazda" ya atfen yapılan batıl ve her türlü akli ve fikri gerçeklerden uzak uygulamalar ve sapkın inanışlar toplum psikolojisinin vardığı noktayı göstermesi bakımından önem arz etmektedir.
Hicri 621'de, insan beynini yozlaştıran ve sabitleştiren, insanın ulvî değerlerini yok eden, tarihsel gelişimin ve medeniyetin önünü tıkayan pagan düşünce ve uygulamalar birer birer terkedilerek, İslam medeniyetinin ortaya koyduğu ulvî değerler büyük bir coğrafyada boy göstermeye başladı.
Bütün bunlara rağmen, artık tarihin karanlık dehlizlerinde yer alan ve aydınlık geleceğimizi karartmaya yönelik salamura edilmiş "mevta" fikir ve düşüncelerin ve sapkın inanışların çağımız dünyasında yer bulacağına inanmıyoruz.
Facebook Yorum
Yorum Yazın