Çocukluk yıllarımızda Mardin şehir merkezine herhangi bir amaçla gelen köylüleri misafir edebilmek için Mardinliler birbirleriyle yarış içerisine giriyorlardı hep. O dönemde köyden şehre gelen bir köylünün otelde kalması büyük ayıp sayılırdı. Keza Mardin şehir merkezindekiler de köyleri ziyaret ettiklerinde en ala şekilde ağırlanırlardı. Mardin'in bu gizemli yaşam biçimine bizler de erişme ve ortak olma mutluluğuna nail olduk.
Bir gün sabahın erken saatinde babaannemle birlikte babamın 57 model Chevrolet Belair makam arabasıyla Mardin’in saklı cenneti Ğurs köyüne gitmek üzere yola koyulduk.Chavrolet arabamız sabahın alacalı aydınlık yüzüyle mülemma şekilde parlıyordu. Mardin’den arabayla yola çıktığımızda asfaltta normal bir seyirde giderken, Ğurs vadisinin yoluna saptıktan sonra ise araba kasisli toprak köy yolunda ağır ağır adeta engelleri aşarak ilerliyordu.Derken öyle taşlık bir yere geldik ki artık yol arabanın gidişine geçit vermiyordu.Demek ki daha önceden geleceğimizden haberi olan Gundê Uzeyr’den kirvelerimiz kalabalık şekilde atlarla bizleri karşılamaya gelmişlerdi.
Kısa bir selamlaşma faslından sonra babaannem kendisine tahsis edilen ata bindi ve beni de kucağına alarak o taşlık yolda yol almaya başladık.Atımız, gayet zekice labirentli yollarda bizleri sarsmadan ağır ağır yol alıyordu. Derken Gunddê Uzeyr’e geldiğimizi babaannem yavaşça kulağıma fısıldadı.Atın üzerinde olmama rağmen üstüm toz toprak içerisinde kalmıştı.Attan bir çırpıda atlayan babaannem beni de yavaşça kucağına alıp indirir indirmez o ihtişamlı konağın dik merdivenlerini hızla tırmanmaya başladım. Evin sahibesi Hacı Şemsa teyze, tam kapı eşiğinde bana şefkatle sarılıp öptükten sonra elindeki ibrik ve leğenle ellerimi ve yüzümü sabunlu suyla yıkayıp havluyla kuruttuktan sonra içeri buyur etti.
Gayet temiz ve titiz olan ev sahibesi Hacı Şemsa teyze ve ailenin diğer bireyleri önceden bizler için hazırladıkları yer sofrasına çömeldik ve kahvaltımızı yapmaya başladık.Benim aklım ise evin yakınındaki nar ağacında kalmıştı.Kahvaltıdan sonra evin çocuklarıyla birlikte oyun oynama bahanesiyle taş konağın merdivenlerinden hızla inip soluğu nar ağacında aldım. Hiç vakit kaybetmeden büyük bir çeviklikle ağaca tırmanıp kopardığımız devasa narları ağaç dibinde yemeye başladık. Çocuk aklı bu ya, bu sefer üstümüz toz topraktan değil nar suyundan batmış, avuçlarımızın içi ise yapış yapış olmuştu.
Çaresiz şekilde yeniden konağın merdivenlerine tırmandığımızda evin sahibesi Hacı Şemsa teyze ile yeniden yüz yüze geldik.Hepimizi konağın cümle kapısının eşiğinde oturtup yeniden ellerimizi ,yüzümüzü sabunlu suyla yıkadıktan sonra içeri aldı. O ev sahibesinin bize karşı sevgi dolu şefkatli yaklaşımını,misafirperverliğini ve temizlik anlayışını hala unutmam mümkün değildir.. Hele öğle yemeği için ellerini sıcak su ve sabunla yıkadıktan sonra yoğurduğu çiğ köftenin tadı ve lezzeti hala damağımda...
Bu kirvelerimizle olan eskimiyen kadim sevgi,saygı ve muhabbet yumağımız hala aynı sıcaklıkta ve samimiyette devam etmekte, zaman zaman aile büyükleriyle telefonlaşıp birbirimizin hal ve hatırını sormayı ihmal etmiyoruz.
İşte Mardin'in geçmişine duyulan ihtiram ve özlem bu nedenledir.
Bunun içindir ki Mardin, hala rafine bir medeniyet şehri olarak parmakla gösterilmeye çalışılmakta, geçmiş geleceğe eklemlenmeye çalışılmaktadır.
Şairin dediği gibi:
"Eğer maksud eserse mısra-i berceste kâfidir."
Facebook Yorum
Yorum Yazın